Geçmişten Günümüze Tiyatro

Tiyatro, belirli bir eseri oluş yoluyla gösteren, konuşma ve eyleme dayanan bir sahne sanatıdır. Kelime kökeni, “theatron” sözcüğüne dayanır. “Görme yeri” anlamına olan bu kelime Yunancadır. Nitekim, ilk tiyatro gösterisi Atina’da yapılmıştır.
Tiyatronun oluşumuna kaynaklık eden şey ise dini bir ritüel olan tragedyalardır. Tragedyalar, 18. yüzyıla doğru zaman içerisinde kişilerin ve diyalogların eklenmesi ile sanat gösterisi hâlini almaya başlamıştır. Bu sanatsal gösteriler dramatik ve seyirlik açıdan zengindir.
Anadolu Türklerinin oluşturduğu tiyatro ise Antik Yunan tiyatrosu gibi belirli bir türün dönüşümünden doğmamıştır. Çıkış noktası kesin olarak bilinmese de Anadolu’da insanların belirli bir mekânda eğlenmek, izleyenleri güldürmek için basit gösteriler düzenledikleri bilinir. Bu gösteriler, genelde taklide dayalı güldürü amacı güden seyirlik oyunlardır. Ancak bu oyunlarda dramatik yön gelişmemiştir. Bu türün zamanla dramatik yönünün gelişmesinde etkili olan faktörler ise yer, soy, imparatorluk, İslam ve Batılılaşmadır.
Bunun yanı sıra dramatik özellikleri gelişmiş Batı etkisindeki tiyatro da zamanla kültürümüze girmiştir. Bu sebeple Türk tiyatrosunun gelişim evresini iki temel başlık altında toplamak mümkündür. Bunlar: Geleneksel Türk Tiyatrosu ve Batı Etkisinde Gelişen Türk Tiyatrosu’dur.
Geleneksel Türk Tiyatrosu
Türk halkı, yüzyıllar boyunca özgün bir tiyatro geleneğine sahip olmuştur. Günümüze kadar ulaşan tiyatro türlerini çevre bakımından ikiye ayırmak mümkündür. Bunlardan birincisi, Türk halkının büyük çoğunluğunu oluşturan, geleneklerine, kültürlerine, inançlarına sıkı sıkıya bağlı olan köy insanlarının oluşturduğu “Köylü Tiyatrosu Geleneği” dir.
Bu gelenek zamanla biçim ve öz bakımından değişime uğramış olsa da günümüze kadar yaşamıştır. Bir diğeri ise başkentte oluşmuş bir tür olan “Halk Tiyatrosu Geleneği” dir. En önemli türleri Kukla, Karagöz ve Orta Oyunudur.
Batı Etkisinde Gelişen Türk Tiyatrosu
Tanzimat’a kadar olan süreçte dramatik türü Karagöz ve onun canlı hâli olan Orta Oyunu ile tanıyan Türk seyircisi, Tanzimat’tan sonra bu türün Avrupaî şekillerini de tanımaya başlar. Tanzimat öncesi ve sonrası Türk halkının tiyatro konusunda gösterdiği geniş ilgi, bu türün çok hızlı bir gelişme göstermesinde etkili olmuştur.
Tanzimat’ın daha ilk yıllarında İstanbul’da tiyatro binaları yapılmaya başlanmış ve önceleri rakipsiz olan yabancı tiyatro toplulukları zamanla yerini yerli topluluklara bırakmıştır. Ancak bu türün tam anlamıyla düzenli bir hâl alması otuz yıl sürmüştür. Çünkü tiyatronun o zamanki seyircisi genellikle sınırlı sayıda olan aydınlardır ve tiyatro lüks bir eğlencedir. Ayrıca İslamiyet’in kurallarından dolayı kadınların sahneye çıkmasının uygun olmaması da uzun süre sadece kadın azınlıkların sahneye çıkmasına sebep olmuştur.
Bütün bunlara rağmen otuz yıl içinde sahne hayatının gösterdiği gelişme oldukça büyüktür. Önce yabancı girişimcilerin kurdukları İtalyan ve Fransız tiyatroları ile yerlilerin kurmuş olduğu Hasköy, Şark Hacı Naum ve Ortaköy tiyatrolarından sonra yarı resmi himâye gören ilk Türk tiyatrosu 1867’de kurulan “Osmanlı Tiyatrosu” dur.
İstanbul’da Gidebileceğiniz En İyi Tiyatro Sahneleri
Günümüzde tiyatro, eskiye oranla popülerliğini kaybetse de hâlâ meraklıları için vazgeçilmez bir eğlence aracıdır. Seyirciyle oyuncuların aynı havayı solumasını sağlayan tiyatro ortamı her zaman çok daha gerçekçi ve samimidir. Hafta sonlarınızı AVM, kafe gibi sıradan mekânlarda geçirmek yerine tiyatroya gitmek size benzersiz bir deneyim yaşatacaktır. İşte İstanbul’da gidebileceğiniz en muhteşem atmosferlere sahip 5 tiyatro sahnesi:
Ali Paşa Han (Eminönü)
Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi (Şişli)
Üsküdar Tekel Sahnesi (Üsküdar)
Ses Tiyatrosu (Beyoğlu)
Fatih Reşat Nuri Sahnesi (Fatih)
Yazar: Seda Uçar

İstanbul İşletme Enstitüsünde yazılarının yayınlanmasını isteyen konuk yazarlarımız için oluşturulan bilgi kartıdır. Birçok alanda ve disiplindeki yazıları bu hesap üzerinde bulabilirsiniz.