Dil öğreniminin birçok yolu vardır ancak müzikle bu süreci hem eğlenceli hem de kalıcı hale getirmek mümkündür. İtalyan şarkılar, bu dili öğrenmek isteyenler için sadece melodileriyle değil, aynı zamanda dillerin ritim ve ahengiyle de önemli bir öğrenme aracı olabilir. Şimdi, şarkılar ve sözlerinin derinliklerine inmekle kalmayıp, onların dil öğrenme üzerindeki büyüleyici etkisine yakından bakalım.
İtalyan Şarkıları ve Dil Öğrenme
İtalyan şarkılar, öğrenme sürecine katkı sağlayan bir dizi etmene sahip. Bir kere, şarkıların melodisi hafızada kalıcılık sağlar. Dilbilgisi kuralları ve kelimeler, bir melodinin parçası haline geldiğinde, akılda tutmak daha kolay olabilir. Örneğin, "Volare" Uçmak) şarkısını dinleyen birçok kişi, şarkının nakarat bölümünü ve bazı temel sözlerini hızla öğrenebilir.
Sözler ve Anlamları
Müzik, kelimelerin telaffuzunu ve vurgusunu anlamak için idealdir. İtalyanca şarkı sözleri üzerinde çalışırken, kelimelerin doğru telaffuz ve tonlamasının yanı sıra, dilin akıcılığını da keşfetmiş olursunuz. Ayrıca, şarkı sözlerindeki ifade biçimleri ve deyimler, günlük konuşma dilinde sıkça karşımıza çıkar ve dilin kültürel yönlerini öğrenmekte de büyük rol oynar.
İtalyan şarkı sözleri incelerken, bazen doğrudan çeviri yerine şarkının genel temasına ve vermek istediği mesaja odaklanmak gerekir. Şarkı sözlerinin duygusal derinliği ve imgelemi, kelime hazinesinin ötesine geçerek, öğrenenlere derin bir bağlam sunar. "Con te partirò" Seninle Gitmek) gibi şarkılar, özlemleri, beklentileri ve arzuları dile getirerek dili duygusal bir serüvene dönüştürür.
İtalyan Şarkılarıyla Pratik Yapmak
Pratik, her dilin öğrenilmesinin olmazsa olmaz bir parçasıdır ve İtalyan şarkıları, bu konuda sınırsız bir kaynak sağlar. Şarkılarla çalışırken, öğrenenler dili aktif bir biçimde kullanma şansı bulabilirler. Kendi kendine veya grupla birlikte şarkılar üzerine çalışarak, kişi dili sadece anlamakla kalmaz aynı zamanda içselleştirir.
Duygu ve Mimiklerle Öğrenme
Müzik, duygularla öğrenmeyi güçlendirir. Bir İtalyan şarkısını dinlerken hissettikleriniz, o dili öğrenirken hatırlamanıza yardımcı olabilir. "L'essenziale" Önemli Olan) gibi duygusal bir şarkı, işin içine duygu ve mimikleri dahil ederek, söylenenleri ve şarkının ruhunu daha iyi anlamamıza olanak tanır.
Şarkı Söyleyerek Dil Becerilerini Geliştirme
Söylemek, insan beyninin dil öğrenme kapasitesini aktive eder. İtalyanca şarkılar söyleyerek, konuşma dili, telaffuz ve akıcılık becerileri üzerine çalışabilirsiniz. Bu süreçte karaoke gibi yöntemler de oldukça işe yarayabilir. Beynin müzikle birlikte çalışması, öğrenilen bilgilerin pekiştirilmesine ve uzun süre hafızada kalmasına destek olur.
Müzikle Dil Öğrenmenin Gücü
İtalyan şarkılarıyla dil öğrenimi, sadece pratik yapma ve kelime ezberleme işleminden çok daha fazlasını ifade eder. Bu yöntem, dilin melodisini, ritmini ve duygusunu keşfetmeyi ve bunları kendi ifade biçimlerimizle bütünleştirmeyi içerir. Öğrenme sürecini canlandıran ve keyifli hale getiren İtalyan şarkıları, aynı zamanda dilin gerçek dünyadaki kullanımıyla bağlantı kurmamıza da yardımcı olur. Bu şekilde müzik, dil öğrenimi için sadece bir araç değil, aynı zamanda bir ilham kaynağı haline gelebilir.
Volare, oh oh, cantare, oh oh oh oh
Uçmak, oh oh, şarkı söylemek, oh oh oh oh
Örnek Diyalog: Quando entrò nella stanza con un ampio sorriso, cantò a squarciagola: Volare, oh oh, cantare, oh oh oh oh, facendo voltare tutti con un misto di divertimento e sorpresa.
Türkçe: Oda içerisine geniş bir gülümsemeyle süzülerek girdi ve yüksek sesle, Volare, oh oh, cantare, oh oh oh oh, diye şarkı söyleyerek herkesin hem eğlenmiş hem de şaşkın bakışlarla dönüp bakmasına sebep oldu.
Nel blu dipinto di blu, felice di stare lassù
Mavinin içinde boyanmış olarak, yukarıda olmaktan mutlu
Örnek Diyalog: Mentre Maria ricordava il suo viaggio in Italia, canticchiava Nel blu dipinto di blu, felice di stare lassù, catturando l'essenza del suo spirito gioioso mentre si librava sopra le colline toscane in mongolfiera.
Türkçe: Maria, İtalya gezisini anımsarken, Nel blu dipinto di blu, felice di stare lassù melodisini mırıldanıyor ve Toskana tepeleri üzerinde sıcak hava balonu ile süzülürken neşeli ruhunun özünü yakalıyordu.
Quando sono solo sogno all'orizzonte e mancan le parole
Yalnız kaldığımda ufka dalıp gidiyorum ve kelimeler eksik kalıyor.
Örnek Diyalog: Ascoltando la vecchia canzone italiana, canticchiava tra sé e sé Quando sono solo sogno all'orizzonte e mancan le parole, sentendo la profondità del testo mentre sentiva la mancanza della sua patria.
Türkçe: Eski İtalyan şarkısını dinlerken, kendi kendine, Quando sono solo sogno all'orizzonte e mancan le parole, diye mırıldandı ve şarkının sözlerinin derinliğini hissettiği gibi vatan özlemini de duyumsadı.
Con te partiro, paesi che non ho mai
Seninle gideceğim, hiç gitmediğim ülkelere
Örnek Diyalog: Mentre la musica cresceva, lui le sussurrò: "Con te partirò, paesi che non ho mai sognato di visitare, fino ad ora, con te".
Türkçe: Müzik şiddetlenirken ona fısıldadı, Seninle ayrılacağım, şimdiye dek hiç ziyaret etmeyi hayal etmediğim yerler, ta ki şimdi, seninle.
Veduto e vissuto con te, adesso si li vivro
Seninle gördüklerimi ve yaşadıklarımı artık burada yaşayacağım.
Örnek Diyalog: Riflettendo sulle nostre esperienze comuni, ha detto dolcemente: Veduto e vissuto con te, adesso si vivrà, abbracciando i ricordi e la promessa di viverli di nuovo.
Türkçe: Ortak deneyimlerimizi düşünerek yumuşak bir sesle, Seninle gördüm ve yaşadım, şimdi onları yeniden yaşayacağım, dedi, anıları ve onları yeniden yaşama sözünü kucaklayarak.
Grande amore, è qualcosa che non so
Büyük aşk, bilmediğim bir şey.
Örnek Diyalog: Ascoltando la canzone italiana, sussurrò a se stessa: "Grande amore, è qualcosa che non so", sentendo la verità delle parole nel profondo del suo cuore.
Türkçe: İtalyanca şarkıyı dinlerken, kendi kendine fısıldadı, Grande amore, è qualcosa che non so, sözlerinin doğruluğunu yüreğinin derinliklerinde hissederek.
Spiegar, perché succede solo quando
Açıklamak, neden sadece ne zaman olduğunda
Örnek Diyalog: Spiegar, perché succede solo quando cerco di avviare il programma si blocca tutto?
Türkçe: Neden sadece programı başlatmaya çalıştığımda her şeyin donduğunu açıklayabilir misiniz?
Sei vicino a me, tutto il mondo lo sa
Yanımdasın, bütün dünya bunu biliyor.
Örnek Diyalog: Mentre camminavamo mano nella mano lungo il viale alberato, ho sussurrato con un sorriso, Sei vicino a me, tutto il mondo lo sa.
Türkçe: Ağaçlarla dolu caddede el ele yürürken gülümseyerek fısıldadım, Yanımdasın, bütün dünya bunu biliyor.
La solitudine tra noi, questo silenzio dentro me
Aramızdaki yalnızlık, içimdeki bu sessizlik
Örnek Diyalog: Mentre eravamo seduti a guardare il tramonto, Marco si è girato verso di me e mi ha sussurrato: "La solitudine tra noi, questo silenzio dentro di me", una confessione che risuonava con i miei sentimenti di isolamento.
Türkçe: Güneş batarken otururken, Marco bana dönüp fısıldadı, Aramızdaki yalnızlık, içimdeki bu sessizlik, bu itiraf kendi yalnızlık hislerimle benzer bir şekilde yankılandı.
È l'inquietudine di vivere la vita senza te
Sensiz yaşamın verdiği huzursuzluk bu
Örnek Diyalog: Mentre guardava il tramonto, Marco sospirò profondamente e disse a Elena, È l'inquietudine di vivere la vita senza te che mi spaventa più di ogni altra cosa.
Türkçe: Gün batımını izlerken, Marco derin bir nefes aldı ve Elena'ya dedi ki, Senin olmadan yaşamak zorunda olmanın verdiği huzursuzluk, beni her şeyden daha çok korkutuyor.
Ti sento nel cuore, sai che ci sei
Kalbimde hissediyorum, orada olduğunu biliyorsun.
Örnek Diyalog: Sussurrando dolcemente al suo orecchio, le confessai, Ti sento nel cuore, sai che ci sei.
Türkçe: Kulağına tatlı bir şekilde fısıldayarak itiraf ettim, Seni kalbimde hissediyorum, orada olduğunu biliyorsun.
Bianco che abbraccia il nero
Beyazın siyahi kucaklaması
Örnek Diyalog: Il quadro mostrava un elegante bianco che abbraccia il nero, simboleggiando l'armonia tra contrasti.
Türkçe: Tablo, zıtlıklar arasındaki uyumu simgeleyen şık bir beyazın siyaha sarıldığını gösteriyordu.
Strada facendo vedrai
Yolculuk yaparken göreceksin.
Örnek Diyalog: Strada facendo vedrai che ogni esperienza ti insegna qualcosa di nuovo.
Türkçe: Yol aldıkça göreceksin ki her deneyim sana yeni bir şeyler öğretir.
Che non sei più da solo
Artık yalnız değilsin
Örnek Diyalog: Ti ho trovato un compagno di stanza così che non sei più da solo in quell'appartamento grande.
Türkçe: Senin için büyük o dairede artık yalnız kalmaman için bir oda arkadaşı buldum.
Sempre e per sempre da oggi insieme a te
Bugünden itibaren her zaman ve sonsuza kadar seninle birlikte
Örnek Diyalog: Sempre e per sempre da oggi insieme a te, è la promessa che ti faccio davanti a tutto il mondo.
Türkçe: Bugünden itibaren daima ve sonsuza kadar seninle birlikte olacağım, bu tüm dünyanın önünde sana yaptığım sözdür.
Senza nuvole, senza confini
Bulutsuz, sınırsız
Örnek Diyalog: Guardando il cielo così limpido, ha sussurrato con un sospiro: Senza nuvole, senza confini, proprio come i miei sogni.
Türkçe: Bu kadar berrak gökyüzüne bakarken, bir iç çekmeyle fısıldadı: Bulutsuz, sınırsız, tıpkı hayallerim gibi.
A mano a mano, ti accorgi che il vento
Yavaş yavaş fark edersin ki rüzgar...
Örnek Diyalog: A mano a mano, ti accorgi che il vento porta con sé i profumi del mare, e l'animo si serena.
Türkçe: Yavaş yavaş fark edersin ki rüzgar, denizin kokularını beraberinde getiriyor ve ruh huzur buluyor.
Ti soffia sul viso e ti ruba un sorriso
Yüzüne üfler ve senin bir gülümsemeyi çalar.
Örnek Diyalog: Sentivo la brezza leggera; ti soffia sul viso e ti ruba un soriso.
Türkçe: Hafif esen rüzgarı hissediyorum; yüzüne eser ve senden bir gülümseme çalar.
La vita dell'amore
Aşkın Hayatı
Örnek Diyalog: Riflettendo sul suo recente viaggio in Italia, Marissa ha sospirato e ha detto: "La vita dell'amore racchiude davvero lo spirito delle romantiche strade di Roma".
Türkçe: İtalya'daki son gezisini düşünerek Marissa iç çekti ve dedi ki, La vita dell'amore, Roma'nın romantik sokaklarının ruhunu gerçekten özetliyor.
Ci vuole passione, ci vuole pazienza
Tutku gerekir, sabır gerekir.
Örnek Diyalog: Per riuscire in quel campo, come sempre mi dice nonno, ci vuole passione, ci vuole pazienza.
Türkçe: O alanda başarılı olmak için, dedem her zaman dediği gibi, tutku ve sabır gerekiyor.
La notte è una bella poesia
Gece güzel bir şiirdir.
Örnek Diyalog: Mentre ammiravamo il cielo stellato, Luca sospirò e disse: La notte è una bella poesia.
Türkçe: Yıldızlı gökyüzünü hayranlıkla izlerken, Luca iç çekti ve şöyle dedi: Gece güzel bir şiirdir.
Caruso, qui dove il mare luccica
Caruso, burada deniz parıldıyor.
Örnek Diyalog: Durante la visita a Napoli, Tom sussurrò a Sarah: "Ascolta, Caruso, qui dove il mare luccica, ha cantato il suo cuore come nessun altro".
Türkçe: Napoli'yi gezerken, Tom Sarah'a fısıldadı, Dinle, Caruso, denizin parladığı bu yerde, başkasının yapamayacağı bir şekilde tüm kalbiyle şarkı söyledi.
E tira forte il vento
Rüzgar şiddetli esiyor.
Örnek Diyalog: Mentre fissavo l'ombrellone che lottava contro le raffiche, ho commentato con preoccupazione: E tira forte il vento oggi, speriamo che non si rovini tutto.
Türkçe: Şemsiyenin rüzgarla mücadelesini izlerken endişeyle yorumladım: Rüzgar bugün gerçekten de çok sert esiyor, umarız her şey mahvolmaz.
Come va la vita, la voglia che ci resta
Hayat nasıl gidiyor, içimizde kalan istek
Örnek Diyalog: Mentre ci siamo seduti a guardare il tramonto, ti ho guardato e ti ho chiesto: Come va la vita, la voglia che ci resta?
Türkçe: Güneşin batışını izlerken orada oturmuşken, sana dönüp şunu sordum: Hayat nasıl gidiyor, içimizde kalan o arzu ne durumda?
Maledetta primavera, che resta qui nel cuore
Lanet olası ilkbahar, burada kalır yürekte
Örnek Diyalog: Mentre camminavamo nel parco con i ciliegi in fiore, Elena ha sospirato e ha detto: "Maledetta primavera, che resta qui nel cuore", rivelando i ricordi agrodolci che la stagione le portava.
Türkçe: Kiraz çiçeklerinin tam anlamıyla çiçek açtığı parkın içinde yürürken, Elena iç çekerek Maledetta primavera, che resta qui nel cuore dedi ve baharın ona getirdiği acı tatlı anıları ifşa etti.
Sul mondo, preso a pugni e poi perduto
Dünya üzerinde yumruklanmış ve sonra kaybedilmiş.
Örnek Diyalog: Mentre fissava il tramonto, murmurò con un filo di voce: Sul mondo, preso a pugni e poi perduto, riflettevo sui sogni infranti dell'umanità.
Türkçe: Gün batımına dalmışken, neredeyse fısıldar gibi mırıldandı: Dünya, yumruklanıp ardından kaybedilmişken, insanlığın kırık düşlerini düşünüyordum.
Tra le dita di un pianista me ne volo via con te
Bir piyanistin parmakları arasından seninle birlikte uçup gidiyorum.
Örnek Diyalog: Tra le dita di un pianista me ne volo via con te, sussurrò lei, immaginando un viaggio musicale al di là di ogni confine terreno.
Türkçe: Bir piyanistin parmakları arasında seninle birlikte uçup gidiyorum, diye fısıldadı o, her türlü dünyevi sınırların ötesinde bir müzik yolculuğunu hayal ederek.
Ritornerò, un giorno forse ritornerò
Belki bir gün döneceğim, evet, bir gün belki döneceğim.
Örnek Diyalog: Mentre si allontanava, mi lanciò uno sguardo malinconico e sussurrò con un filo di voce: Ritornerò, un giorno forse ritornerò.
Türkçe: Uzaklaşırken, bana hüzünlü bir bakış attı ve zayıf bir sesle fısıldadı: Döneceğim, belki bir gün döneceğim.
Ascoltami, e se poi ti senti persa
Beni dinle, ve eğer sonra kendini kaybolmuş hissedersen
Örnek Diyalog: Ascoltami, e se poi ti senti persa, chiamami senza esitare.
Türkçe: Beni dinle, ve eğer sonra kendini kaybolmuş hissedersen, tereddüt etmeden beni ara.
Grida forte e corro da te
Yüksek sesle bağırıp sana doğru koşuyorum
Örnek Diyalog: Quando sentirai il pericolo, grida forte e corro da te immediatamente.
Türkçe: Tehlikeyi hissettiğinde yüksek sesle bağır, hemen yanına koşarım.
Lasciami cantare con la chitarra in mano
Bırak da gitar elimde şarkı söyleyeyim.
Örnek Diyalog: Lasciami cantare con la chitarra in mano; è l'unico modo in cui riesco davvero a esprimermi.
Türkçe: Bana şarkı söylememe izin ver, elimde gitarla; bu benim kendimi gerçekten ifade edebildiğim tek yol.
Lasciami cantare, son un italiano
Bırak ben şarkı söyleyeyim, ben bir İtalyanım.
Örnek Diyalog: As Giovanni grabbed the microphone at the family reunion, he exclaimed with a proud grin, Lasciami cantare, son un italiano, before bursting into song.
Türkçe: Aile buluşmasında Giovanni mikrofonu kaptığı anda, gururla sırıtarak Lasciami cantare, son un italiano diye haykırdı ve ardından şarkıya başladı.
Teorema, il senso della vita è il tuo amore
Teorem, hayatın anlamı senin sevgindir.
Örnek Diyalog: Sorridendo dolcemente, Marco sussurrò all'orecchio di Elena: Teorema, il senso della vita è il tuo amore.
Türkçe: Gülümseyerek, Marco Elena'nın kulağına fısıldadı: Teorema, hayatın anlamı senin aşkındır.
Gelato al cioccolato, dolce un po' salato
Çikolatalı dondurma, biraz tuzlu tatlı
Örnek Diyalog: Mentre ero in Italia, non ho resistito a provare il gelato al cioccolato, dolce un po' salato, che si è rivelato uno squisito mix di dolce e salato che ha danzato sul mio palato.
Türkçe: İtalya'dayken, çikolatalı, biraz tuzlu tatlı olan gelato al cioccolato'yu denemeden yapamadım ki, bu tatlı ve tuzlunun müthiş bir karışımı olarak damakta adeta bir dans etkisi yaratıyordu.
Sarà perché ti amo, che ci passo sopra ancora
Belki de seni sevdiğim için, yine de görmezden geliyorum.
Örnek Diyalog: Mentre litigavamo, lei mi guardò negli occhi e disse: Sarà perché ti amo, che ci passo sopra ancora, e io non potei fare a meno di abbracciarla.
Türkçe: Tartışırken, gözlerimin içine bakarak Sanırım seni sevdiğim için üstünde durmuyorum dedi ve ben onu sarmadan edemedim.
T’immagini la vita senza stelle
Hayatı yıldızsız bir şekilde hayal edebiliyor musun?
Örnek Diyalog: Mentre guardavamo il cielo notturno, Marco sospirò e disse: T'immagini la vita senza stelle? Sarebbe così vuoto.
Türkçe: Gece göğüne bakarken, Marco iç çekti ve şöyle dedi: Yıldızlar olmadan hayatı hayal edebiliyor musun? Çok boş olurdu.
Roma nun fà la stupida stasera
Roma, bu akşam aptallık yapma.
Örnek Diyalog: Mentre passavamo davanti al ristorante italiano, lui cantava dolcemente "Roma nun fà la stupida stasera", ricordandomi le melodie scherzose che ci piacevano a Roma.
Türkçe: İtalyan restoranının önünden geçerken, o 'Roma nun fà la stupida stasera' diye kısık bir sesle mırıldanarak, Roma'da keyifle dinlediğimiz şen şarkıları hatırıma getirdi.
Fatti più in là, che passa Roma bella
Biraz daha kenara çekil, güzel Roma geçiyor.
Örnek Diyalog: Giacomo spalancò la finestra e con uno sguardo malizioso esclamò verso i suoi amici: Fatti più in là, che passa Roma bella e meritiamo tutti di vederla!
Türkçe: Giacomo pencereyi araladı ve yaramaz bir bakışla arkadaşlarına seslendi: Biraz kenara çekilin, müthiş Roma geçiyor ve hepimiz onu görmeyi hak ediyoruz!
Tu malinconia, inventati l'amore
Senin melankolin, aşkı icat etti.
Örnek Diyalog: Mentre fissava il tramonto, sussurrò dolcemente, Tu malinconia, inventati l'amore.
Türkçe: Gün batımını izlerken hafifçe fısıldadı, Ey hüzün, aşkı yarat.
E rinascerò, e rinascerai
Ve yeniden doğacağım, ve sen de yeniden doğacaksın.
Örnek Diyalog: Mentre guardavamo il tramonto, mi ha preso la mano e con voce piena di speranza ha sussurrato: E rinascerò, e rinascerai.
Türkçe: Gün batımını izlerken elimi tuttu ve umut dolu bir sesle fısıldadı: Ve yeniden doğacağım, ve sen de yeniden doğacaksın.
A te, che sei il mio grande amore
Sen ki benim büyük aşkımsın.
Örnek Diyalog: Mentre guardavano il tramonto abbracciati, le sussurrò dolcemente all'orecchio: A te, che sei il mio grande amore, prometto di restare per sempre.
Türkçe: Güneş batarken birbirlerine sarılmışken, ona kulağına tatlı sözler fısıldadı: Sen, benim büyük aşkımsın, sana her zaman burada olacağıma söz veriyorum.
E il mio amore grande
Ve benim büyük aşkım
Örnek Diyalog: Sussurrandole dolcemente all'orecchio, le confessò: "È il mio grande amore per te che mi dà la forza di superare ogni ostacolo".
Türkçe: Kulağına hafifçe fısıldayarak itiraf etti, Seni büyük bir aşkla sevmem, her engeli aşmam için bana güç veriyor.
Vivere a colori, sentire sulla pelle
Renklerle yaşamak, hisleri teninde hissetmek.
Örnek Diyalog: Mentre camminavo nel parco, la nonna mi ha sussurrato dolcemente, Vivere a colori, sentire sulla pelle, è il segreto di una vita piena.
Türkçe: Parkta yürürken, büyükanne bana tatlı bir sesle fısıldadı, Renkli yaşamak, hisleri derinde hissetmek, dolu dolu bir yaşam sırrıdır.
I sogni e l'incoscienza delle notti perse
Kaybedilen gecelerin rüyaları ve bilinçsizliği
Örnek Diyalog: Nelle nostre lunghe chiacchierate, spesso mi rifugiavo nel racconto dei miei sogni e l'incoscienza delle notti perse a cercare risposte nel cielo stellato.
Türkçe: Uzun sohbetlerimiz sırasında, sık sık rüyalarımı anlatmaya sığınır ve yıldızlı gökyüzünde cevaplar arayarak geçirdiğim uykusuz gecelerin bilinçsizliğinden bahsederdim.
Insieme a te sto bene, insieme a te
Seninle birlikteyken mutluyum, seninle birlikte.
Örnek Diyalog: Mentre passeggiamo mano nella mano lungo la spiaggia, non posso fare a meno di pensare: Insieme a te sto bene, insieme a te la vita è più bella.
Türkçe: Sahilde el ele yürürken düşünmeden edemiyorum: Seninle olmak çok güzel, seninle hayat daha güzel.
Io resto altro che gente, mi travolge il sentimento
Ben başka türlü bir insanım, duygularım beni kaplıyor.
Örnek Diyalog: Mentre guardavo la folla dall'alto del balcone, ho pensato Io resto altro che gente, mi travolge il sentimento.
Türkçe: Balkondan aşağıdaki kalabalığa bakarken, Ben başka bir insanım, hisler tarafından eziliyorum diye düşündüm.
Il mondo, sta girando insieme a noi
Dünya, bizimle birlikte dönüyor.
Örnek Diyalog: Mentre guardavamo le stelle, lei mi sussurrò teneramente all'orecchio: Il mondo, sta girando insieme a noi.
Türkçe: Yıldızlara bakarken, bana kulağıma şefkatle fısıldadı: Dünya, bizimle birlikte dönüyor.
E adesso si cambia, si lasciano le vecchie spoglie
Şimdi değişim zamanı, eski deriler geride bırakılıyor.
Örnek Diyalog: E adesso si cambia, si lasciano le vecchie spoglie, e si veste il futuro con nuova speranza.
Türkçe: Ve şimdi değişim zamanı, eski kalıplar terk ediliyor ve gelecek yeni bir umutla kuşanılıyor.
Dove cede ogni resistenza
Her direnç noktasının çöktüğü yer
Örnek Diyalog: Nel profondo del suo cuore, sapeva che dove cede ogni resistenza avrebbe trovato la verità che cercava.
Türkçe: Yüreğinin derinliklerinde, her direncin kırıldığı yerde aradığı gerçeği bulacağını biliyordu.
L'importante è finire, meglio se con dignità
Önemli olan bitirmektir, mümkünse onuruyla.
Örnek Diyalog: Durante la riunione sportiva, l'allenatore disse ai giocatori: L'importante è finire, meglio se con dignità, indipendentemente dal risultato finale.
Türkçe: Spor toplantısı sırasında antrenör oyunculara şunu söyledi: Önemli olan bitirmek, mümkünse onurla, sonuç ne olursa olsun.
Daha fazla bilgi edinmek için kurslarımıza katılın.