İlkokuldan beri aldığımız dil eğitimlerine baktığımızda kitaplardan belli kalıp cümleleri öğrenme beceresi, kelime ve gramer becerisi üzerine bir öğretim modeli vardır. Bu gramer ve kelime bilgisini aktif ve düzgün biçimde öğrenmeyi sağlasa da pratik ve uygulama açısından bazı alanlarda yetersiz kalmaktadır. Anlıyorum ama konuşamıyorum! Eminim bu cümleyi hayatımızda bir defa da olsa duymuşuzdur. Ülkemizdeki en büyük yabancı dil sorunlarından biri budur.
İlk duyduğunda kulağa gerçek olmayacak kadar basit bir öğrenme biçimi olsa da bebeklerin sadece anne, baba ve çevresindekileri dinleyerek dil öğrendiği, yabancı bir ülkeye gidip hiç bilmediği bir yabancı dili bir sene içerisinde akıcı bir şekilde konuşan insanları, Arnavutların sosyalist rejim zamanlarında ülkelerindeki tek televizyon yayının İtalyan kanalı olmasından dolayı İtalyanca öğrendikleri gibi pek çok örnek dinleyerek ve izleyerek hiç bilmediğin bir dili öğrenebileceğini göstermektedir.
Seslerin ve müziklerin yorumlanması, algılanması ve hatırlanması gibi becerilerin tümüdür. Bu zeka türü yüksek olan insanlar duyduklarını daha kolay algılama ve kendini sözlü olarak daha iyi ifade edebilmektedir.
Şekil, harf renk gibi görsel bilgilerin algılanması ve saklanması kabiliyetidir. Bu kabiliyetlerin hepsinin birleşmesiyle öğrenilen bilginin kalıcılığı artar. İnternetin yaygınlaşmasıyla beraber bilgiye erişimimiz de daha kolaylaşmıştır. Artık sadece kurslardan, derslerden ve kitaplardan değil günümüzün büyük kısmında yanımızdan ayırmadığımız internet araçlarından faydalanarak bilgiye kolayca erişmekteyiz. Bu da dil öğrenmemizi kolaylaştırmaktadır.
Yabancı dil öğrenirken yapılan en büyük yanlışlardan biri kalıp cümleleri yazarak, okuyarak tekrar etmektir. Öğrenilen bilgi sesli bir şekilde tekrar edildikçe, görsel ve işitsel bilgilerle de desteklendikçe bilginin pekiştiği ve unutulmasının zorlaştığı bilimsel olarak da kanıtlanmıştır.
Ayrıca beynin stres altındayken baskılandığı ve bilgiyi etkili bir şekilde öğrenemediği de bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Bu yüzden sevdiğimiz, izlemekten sıkılmayacağımız bir diziyi izleyerek hem eğlenceli hem de etkili bir şekilde yabancı dil öğrenebiliriz. Görsel olarak mimik ve hareketlerle ve konu bütünlüğüyle desteklenen hikayenin beyinde kalıcı olma olasılığı çok daha fazla olmaktadır.
Dil öğrenirken yapılan en büyük yanlışlardan biri de gramere bağımlı kalmaktır. Gramere uygun konuşmaya çalışırken konuşmayı toparlayamayabilir ya da aklımıza getiremediğimiz cümle yüzünde baskı altında hissedip konuşamayabiliriz. Hiç bilmediğimiz bir yabancı dilde konuşulan bir diziyi izlemek başta bizim için zor ve sıkıntılı bir süreç olacaktır. Belki de zaman kaybı gelmeye başlayacaktır ancak izlemeye devam ettikçe, hareketler ve mimikler algıyla birleştikçe beyin onu anlamlandırmaya başlayarak dili çözmeye başlayacaktır.
Yazar: Cansu Kök