İnsan beyni ve potansiyeli, onu diğer canlılardan ayıracak bir yetkinlik ve sevk gücüne sahiptir. Beyin; zekanın, duyguların, bilincin, algının, doğrudan ve dolaylı öğrenmelerin merkezi kabul edilir. Bu merkez, adeta tüm insan davranışların doğuş noktasıdır. Öğrenmenin biyokimyasal bir olay olduğunu kabul eden bu kuram, her yeni öğrenme sonunda var olan beyin yapısının da yeni sinaps bağları oluştuğu için değiştiğini düşünmektedir. Hiç kuşkusuz insan beyni, müthiş ve gizemli bir potansiyele sahiptir. Halen bilim insanları beynin gizemini merak etmekte ve çözmeye çalışmaktadır. Albert Einstein öldüğünde, doktorların beynini incelemek istemesinin bir nedeni de bu bilinmeze duyulan müthiş meraktır.
Beynin nasıl çalıştığının tam olarak saptanabilmesi, tüm öğrenme yöntemleri için önemlidir. Ancak beyin temelli öğrenme için bir odak noktasıdır. Çünkü beyin temelli öğrenme, beynin çalışma gizemi çözülürse daha üst düzey öğrenmeler gerçekleşebileceğini savunur. Elbette ki beynin nasıl çalıştığı üzerine yıllardır çalışmalar hummalı şekilde devam ediyor ve birtakım verilere ulaşılmış durumda. Lakin günümüzde bile bu konuda, tüm karanlıklar aydınlatılmış değil. Peki, beynin nasıl çalıştığını anlamak neden bu kadar önemli? Çünkü sadece bu şekilde, beynin daha verimli kullanılabileceği ve öğrenme seviyesinin maksimum düzeye çıkarılabileceği ön görülüyor. Bu sebeple beyin temelli öğrenme, öğrencilere beynin nasıl işlediğini öğretme, onlara zihinsel gücünü fark ettirme noktasında ısrarcı olmaktadır.
Beyin temelli öğrenme üzerine araştırma yaptığınızda karşınıza Donald Hebb ve Renata – Goeffrey Caine çıkacaktır. Ama Donald Hebb, birçok kaynakta nöro-fizyolojik kuramın yani beyin temelli öğrenmenin kurucusu olarak kabul edilmektedir. İkibinli yılların başlarında ise Renata ve Goeffrey Caine tarafından derinlemesine ele alınan bu kuram etkili öğrenme üzerine yol gösterici olmuş ve adından sıklıkla bahsettirmeyi başarmıştır. Beyin temelli öğrenme; nöro-bilimin öğrenme ile ilişkilendirilmesiyle geliştirilen bir kuramdır. Bilginin ezberlenmesini istemez bunun yerine anlamlı ve kalıcı şekilde öğrenme sağlanması için çalışır. Bu kuram özellikle; beynin çalışma prensibi ile öğrenme arasındaki ilişki üzerinde durur. Birçok öğrenme kuramında olduğu gibi bu yaklaşımda da öğrenmenin nasıl gerçekleştiği ve hangi şartlar altında daha verimli bir öğrenme sağlanabileceği araştırılmaktadır.
Beyin temelli öğrenmenin üzerinde durduğu kilit noktalara baktığımızda: düşünmeyi düşünme, düşünmeyi öğrenme olguları karşımıza çıkar. Beyin temelli öğrenme, öğrencilerin bireysel özelliklerini dikkate alır. Çevresel, duygusal, psikolojik faktörlerin öğrenme süreci üzerindeki etkilerini sapamaya çalışır. Bu olumlu ve olumsuz etkiler ışığında öğrenme ortamının nasıl daha verimli hale getirilebileceği konusunda eğitimciler için yol gösterici bir rol de üstlenir. Sinirbilim, psikoloji ve eğitim alanındaki çalışmaların sonuçlarını kendisine ilke olarak alan bir yaklaşım olduğunu da söyleyebiliriz. Tanım olarak beğendiğim ve bence beyin temelli öğrenmeyi özetleyen bir alıntıyı da sizlerle paylaşmak istiyorum: “Beyin Temelli Öğrenme: Anlamlı öğrenme için beynin işleyiş kurallarının kabul edilmesi ve zihindeki bu kurallara göre öğretimin organize edilmesi gerektiğini savunan öğrenme şeklidir.” (Caine ve Caine, 1990).
Beyin temelli öğrenme, eğitim alanında, son zamanlarda adını fazlaca duymaya başladığımız öğrenen merkezli yaklaşımlardan biridir. Ayrıca beyin temelli öğrenmenin, öğretimde kullanılmasında yol gösterici olarak görülen on iki ilkesi de bulunur. Farklı kaynaklardan erişerek sentezlediğim beyin temelli öğrenme ilkeleri şu şekilde:
Beyin temelli öğrenme yöntemine, eğitimde giderek artan bir eğilim oluşmuştur. Çünkü öğrenmeyi maksimum seviyeye çıkarmayı amaç edinmiştir. Üstelik uygun şekilde okullara uyarlandığında geleneksel eğitimden çok daha iyi sonuçlar alındığı yapılan çalışmalarda görülmüştür. Peki, beyin temelli öğrenme nasıl uygulanabilir? İnternette bulduğum bilgilere göre bu önerileri şöyle bir çerçevede özetleyebiliriz: Öncelikle beynin bir çalışma prensibi olduğu bilinmeli ve bu prensipler kabul edilmelidir. Geleneksel sınıf ortamı düzenleri terk edilmeli yerine çocukların aktif olabileceği sınıf ortamları tasarlanmalıdır.
Aynı şekilde sadece sınıf değil okul düzeni de bu yönde değişime girmeli ve bu konuda iyileştirmeler yapılmalıdır. Çoklu zeka kuramı ilkelerini dikkate alan ve zengin uyaranlar barındıran öğrenme ortamları yaratılmalıdır. Okulların, öğrenciyi etkileyen fizyolojik - psikolojik konfor durumuna dikkat edilmelidir. Öğrencilerin duygusal bağ kurma aşamasında, öğrendikleri bilgilerle olumlu bağlar kurması sağlanmalıdır. Teknoloji sayesinde uygulama aşamasında kolaylıklar da söz konusu olduğundan teknoloji kullanımı göz ardı edilmemelidir. Beyin temelli öğrenme ile birlikte ele alınan on iki ilke dikkate alınarak öğrenmeyi destekleyici uygulamalara yer verilmelidir. Yazının sonunda ise sizler için internetten derlediğim ve beyin temelli öğrenmenin önemine vurgu yapan faydalarından bahsetmek istiyorum.
Beyin Temelli Öğrenme Nedir?
Beynin nasıl çalıştığını anlamlandırarak öğrenmeyi en yüksek seviyeye taşımayı amaç edinmiş öğrenci merkezli bir yaklaşımdır. Temelinde beyin işleyişinin kurallarını bilip kabul ederek öğrenmeyi bu yönde organize etmek yatar. Beynin öğrene kuralları öğrenen kişilerin daha kalıcı ve daha anlamlı öğrenmeler gerçekleştirebileceğini savunur.
Beyin Temelli Öğrenmenin Faydaları Nelerdir?
Bireylerin, beynin öğrenme prensiplerini öğrenerek onu doğru ve maksium kullanma amacıyla içsel güdülenmesini sağlar. Bireysel farklılıklara önem verdiği için bireylerde öz benlik algısını yükseltir. Bireylerin olulu yönde duygusal bağ kurasını tetikleyerek daha anlamlı öğrenmeler gerçekleştirmesini sağlar.
Beyin Temelli Öğrenme Yaklaşımı Nasıl Uygulanabilir?
Beynin çalışma prensiplerine göre öğrenmeyi organize etmek gerekliliğini savunur. Uygulama aşamasında rehberlik etmesi amacıyla 12 adet ilkesi bulunmaktadır. Bu ilkelerden ve gerekli kurumlardan destek alınabilir.