Bilim

Kuantum ve Kuantum Fiziği Nedir?

Emine Büşra Kanat
Güncellendi:
11 dk okuma
Bu görüntüde çeşitli renkli çizgiler ve küreler görülmektedir. Merkezde mavi bir küre yer alıyor ve etrafı kırmızı ve beyaz çizgilerden oluşan birkaç çemberle çevrili. Tek bir topa yakından bakıldığında kırmızı ve sarı olduğu görülüyor. Yukarıya doğru sarı çizgileri olan mor bir top ve içinden ışık huzmesi çıkan kırmızı bir daire görülüyor. Sağ alt köşede ise kırmızı bir arka plan ve yine bir ışık huzmesi görülüyor. Tüm renkler canlı ve parlaktır ve genel görüntü canlı ve dikkat çekicidir.
Kavram/TanımAçıklamaÖnemli Kişi/Figür
KuantumLatince'de 'miktar ve ne kadar büyüklükte' anlamlarını içeren bir kavram. Fiziğin bugününü oluşturan en temel kavramlardan biri.Max Planck, Albert Einstein
Kuantum FiziğiAtom ve atom altı parçacıkların varlığı ve önemi üzerine yoğunlaşan, klasik fiziği yetersiz bulan bir bilim dalı.Niels Bohr, Max Planck, Albert Einstein
Planck SabitiIşığın parçacıklardan oluştuğunu ve bu parçacıkların her birinin enerjisinin dalganın frekansına bağlı olduğunu belirten bir formül.Max Planck
Fotoelektrik EtkiEnerjisinin olan ışık-fotonun, metalde bulunan atomlarla çarpıştığında elektronun fırlamasına neden olan etki.Albert Einstein
Bohr Atom ModeliAtom parçacığının, güneş sistemi gibi hareket ettiğini ve çekirdek çevresinde dönen elektronlarını tanımlayan bir model. Niels Bohr
Klasik FizikKuantum fiziği öncesinde evreni anlamlandırmada kullanılan bilim dalı.Isaac Newton
Newton FiziğiKuantum fiziği öncesi evren anlayışını şekillendiren felsefe. Kuvvetler ve hareket yasalarını tanımlayan bir bilim dalı.Isaac Newton
Parçacık FiziğiAtom altı parçacıkların doğasını, yapısını ve etkileşimlerini inceleyen bir dal.Dr. J.J. Thomson
Enerji KuantaIşığın enerjisinin belirli miktarlarda ('kuantumlar' olarak bilinen) paketlere ayrıldığını ifade eden bir kavram.Max Planck
Kuantum MekaniğiKüçük parçacıkların davranışını ve nasıl etkileşime girdiğini inceleyen ve anlamaya çalışan bir bilim dalı.Erwin Schrödinger, Werner Heisenberg
10 satır ve 3 sütunlu tablo
Tüm sütunları görmek için yatay kaydırın →

Kuantum ve kuantum fiziğine dair bilgiler, kulağınıza çalındığı hâlde tam olarak neyi ifade ettiği hakkında açık bir fikriniz yoksa bu konuda yalnız kalmadığınız bilmelisiniz. Fiziğin ve bilimin en karmaşık ve tam olarak anlaşılamayan konularından biri olan kuantum kavramının bu özellikleri de anlatma ve anlayabilme noktasında da problemler yaratıyor. Yine de evrenin ve dünyamızın işleyişini keşfetmek isteği ve merakı, yüzyıllardır insanın en büyük amaçlarından biri olmuştur. Evreni ve dünyamızı anlamlandırma noktasında yararlandığımız bilim ve bilimin en önemli kollarından biri olan fizik, nasıl bir evren tasarımının ve varlığının oluştuğuna dair deneyler ve çalışmalarla ufkumuzu genişletmeye ve bizi olanın ardındaki şeyin varlığına ulaştırmayı çabalamaktadır. Bilimin en önemli ilkelerinden biri de bilgileri üst üste koyup birikimli olarak gelişebilmek, ilerleyebilmektir.

Kuantum ve kuantum fiziği de emekleyerek bugüne kadar bilim insanlarının ellerinde büyüyerek gelmiştir. Öyleki hakkında herkesin bir şeyler duyup da anlamlandıramadığı bir kavram olarak da ünlenmiştir. Klasik fiziğin kavramlarının yetmediği noktada bilim insanlarının uğraşları ve merakları sonucu ortaya atılan kuantum fiziği, nesnelerin ardındakine, görülenin ötesindeki küçük parçacıklarının önemine kadar pek çok şeyi, bilebilmenin aksine belirsizliği katarak bambaşka bir algının da varlığını ortaya çıkarmıştır. "Kuantum dünyası" olarak adlandırılan bu mikro ortamın ölçülmesi ve anlaşılması birçok bilim insanının temel amaç ve hedeflerinden biridir. Bu yazımızda da anlam arayışımızın yanıtını verebilecek olan her şeyin kaynağı olarak adlandırılan kuantum fiziğine dair temel kavramları, anlatmaya çabalayacağız. 

Kuantum Ne Demek?

Latince "miktar ve ne kadar büyüklükte"  anlamlarını içeren kuantum, bilimin ve fiziğin bugününü oluşturan en temel kavramlardan biridir. Teknolojinin ve bilimin gelişimi birdenbire oluşmuş ve ortaya çıkmış değildir. Aşama aşama, birbirinden etkilenen kavramlar ve çalışmalar, uzun yıllar deney ve gözlem ile yanlışlanabilirliğin önüne geçerek kanıtlanmışlardır. Bilim insanlarının mesleklerine olan ilgileri ve sınırların ötesinde olanı anlama istekleri, klasik fiziğin kavramlarının yetersiz kaldığı noktada kuantum kavramını ve daha sonra da fiziğini ortaya çıkarmıştır. 



Kuantum fiziğinde atom ve atom altı parçacıkların öneminin ortaya çıkması, bilinen ve görülenin yanlış olabileceğini belirtiyor ve bu durum da yeni bir fizik anlayışının temelini oluşturacak sarsıcı bir keşif yolculuğunun başlangıcını oluşturuyordu. 1900'lı yıllarda klasik fiziğin yerine aday olacak  kuantum fiziği hakkında çalışmalar ve deneyler yaparak bugün, fiziğin en karmaşık ama evrenin işleyişini anlamamıza yardım edecek en yakın kavramı tartışmaya açan bilim insanlarını ve bu sarsıcı sürece biraz daha yakından bakmaya başlayalım.

Kuantum Fiziği Nedir?

1900'lı yıllarda klasik fiziğin ve Newton fiziğinin yerine atom-atom altı parçacıklarının dünyasına geçiş yapacak kavramların ve deneylerin yapılması yeni bir paradigmanın ortaya çıkmasına yarayacaktı. Bilindiği üzere bilim, birikim üzerine inşa edilen bilgi ve bakış açılarıyla ilerlemektedir. Newton fiziğinin, evreni anlamlandırmada yetersiz kalması, yeni bir paradigma ortaya çıkarılmasıyla yerini devretme süreci de başlamış oluyordu. 1900 yılında Nobel ödülü almasını sağlayacak bir keşifle bilinenin ötesine yolculuğu başlatan Max Planck, ışığın bir dalgacık olmadığını, kendi deyimiyle "kuanta"(miktar)  parçacık, paketler hâlinde yayıldığını ortaya çıkarmıştır.

Planck, bir maddenin belli bir düzeyde ışık üretmesi için enerjinin harcanması gerektiğini belirtiyor ve enerjinin de bir sınırının olduğunu, düşük frekanslı bir ışığın düşük enerji ,yüksek frekanslı bir ışığın da yüksek enerji harcaması gerektiğini de ortaya çıkarmıştır. Kısaca Planck, ışığın parçacıklardan oluştuğunu ve parçacıklarının her birinin enerjisinin de dalganın frekansına bağlı olduğunu söylemiştir. Max Planck'ın, bu çalışmalarına da "Planck Sabiti" (E= hf)  adı verilmiştir.

Kuantumun, yani atomun ve parçacıklarının dünyasında olup bitenlerin farkında olmak isteyen diğer bir isim de Albert Einstein olmuştu.  Einstein, "Fotoelektrik Etki" çalışması ve görüşleriyle ışığın foton-parçacık olduğu görüşünden etkilenmiştir. Metal yüzeye; enerjisi olan ışık-foton, metalde bulunan atomlarla çarpıştığında elektronun fırlamasına neden olan etkiye foton sebep olduğundan fotoelekrik adı verildi.  Einstein, 1905 yılında paylaştığı çalışmasıyla Nobel ödülünün de sahibi olmuştu, tıpkı meslektaşı Max Planck gibi.



Einstein'ın bu ve benzeri çalışmaları, bilim dünyasına kuantum fiziğinin  yavaş yavaş temelini oturtacak altyapıyı sağlamlaştıracaktı. Kuantum fiziğine dair çalışmalar yapan bir başka isim de Niels Bohr'du.  Yine Nobel ödülüyle taçlandırılan çalışması" Bohr Atom Modeli" ydi. Bu çalışma ile bir atom parçacığının, güneş sistemi gibi hareket ettiğini ve çekirdek çevresinde dönen elektronlara ve atoma enerji verildiğinde gezegen misali başka bir yörüngeye fırlayan elektronların hareket etmeden bunu yapmaları ortaya çıkmıştır. 

Kuantum sıçraması kavramı da kökenini, elektronların birden sıçramasına neden olan çalışmayla edinmiştir. Heisenberg'in belirsizlik ilkesi de elektronların aynı anda nerede olduğu ve nereye gittiği belirsizdir. Bu özellik, elektronun konumunun tam olarak belirlenemeyeceğini üzerineydi.  Bu elektronlar, uzaya yayılarak konumunu söylemiyordu.  Evrenin ve insanın oluşumunda temel yapı olan atom- atom altı mikroskobik parçacıklarının işlevleri ancak kuantum fiziğinin kavramları ve çalışmalarıyla tam olarak doğru kanıtlara ulaşmayı sağlamıştır.

Bir nevi atom ve atom altı parçacıkların dünyasının kurallarını kuantum evreni yönetmektedir. Evren ve dünya üzerindeki her maddenin oluşumunu sağlayan atomların yapısını ve işleyişini anlamak ve çözebilmek adına kuantum evreninin yasasına bakmak gerekiyordu ve adını saydığımız ve saymadığımız birçok bilim insanı da bu evrene yolculuk yapacak adımları birbirlerinden etkilenerek atmayı başarmışlardır. Kuantum Fiziği birçok deney ve çalışmayla ölçülmüş ve kanıtlanmıştır. Bu deneylerden biri de çift yarık deneyi olmuştur.

Çift Yarık Deneyi

Kuantum evreninde atomların ve atom altı parçacıkların işleyişine dair bildiklerimizi derinden sarsacak çift yarık deneyi 1960'da Clauss Jönsson tarafından yapılmıştır. Daha önce Thomas Young ışık üzerine denemeler için çift yarık deneyi yapmış, Jönsson ise bunu elektronlar üstünde uygulayarak deneye son şeklini vermiştir. Kuantum evreninde elektronlar, atom altı parçacıkları, fotonlar gözlemlenmediğinde,ölçülmediğinde orada olmayacağı üzerine kurulan ve belirsizlik durumunu da yaratan deney, kuantum fiziğinin de kanıt teşkil eden çalışmalarından biri olmuştur.

Bu deneyi daha iyi kavrayabilmek adına bilye örneğinden yola çıkacağız. Elinizdeki bilyeleri üzerinde tek yarık olan bir tabelanın arkasında yer alan başka bir tabelaya doğru attığınızda kimi bilyeler yarıktan geçerek karşı tabelada normal sayılan tek bir çizgi gibi bir desen meydana getirir. Çift yarıkta yapılan uygulama da ise iki ayrı çizginin oluştuğu gözlemlenir. Tek yarık uygulamasındaki deneyi elektron tabancası yardımıyla yarıkları aşan elektronlar üzerinde yapıldığında tek bir çizgi halinde bir olağan görülen bir desenin oluştuğu fakat yarık sayısını ikiye çıkardığımızda beklenenin aksine bir durum yaşanacaktır.

Elektronların bilyeler gibi çift yarıkta iki çizgi oluşturması beklenirken karşı tabelaya geçen elektronlar,çoklu desenler-girişim desenleri oluşturmuştur. Tek tek atılan parçacıklar dahi dalga deseni- girişim desenini meydana getiriyor. Deneyin bu şaşırtıcı gelişimini bir de gözlem cihazı aracılığıyla yapıldığında ise kuantum evrenine dair tahminlerin ötesinde var olan olasılıkların varlığı ortaya çıkmış oluyordu.

Deneyin son aşamasında gözlem cihazının elektronları gözlemlediği sırada çift yarıktan geçen elektronlar, karşı tabelada iki çizgi oluşturuyorlar. Aynı bilyelerin çift yarıkta oluşturduğu olağan bir çizgi gibi. Gözlem cihazının devreden çıkarılmasıyla tekrar test edilen elektronlar, bu sefer çoklu çizgi-dalga deseni oluşturuyorlar. Burada elektronlar gözlem cihazının varlığından haberdarmış gibi olağan bir durumu sergilerken gözlem cihazının yokluğunda olağan dışı girişimlerde bulunabiliyor. Deneyin şaşırtıcı ve ilgi çeken sonuçları, evrenin ve dünyamızın, her şeyin temel yapı taşı olan parçacıkların işleyişine dair bizi, bilinenin ötesine taşımıştır.

Kuantum fiziğini anlamaya yönelik kavramaların da deney ve çalışmalarla, geliştirilmiş düşüncelerle bizi ulaştığını söylemeliyiz. Belirsizlik ilkesi, kuantum dolanıklık, çift yarık deneyi, Scrödinger'in kedisi, süperpozisyon etkisi gibi kuantum fiziğini anlamlandıran deneyler ve düşünceler; uzun tartışmalar, emek ve en önemlisi olağan dışına olan merakın sonuçlarını bize gösteren çalışmalar olmuştur. Kuantum fiziği, bilimin ve fiziğin dünyasını derinden sarsarak bugüne sağlam adımlarla gelmiş ve geleceği de hayal etme noktasında katkılarını ve birçok argümanını da bilim insanlarına ve insanlığa sunacaktır.

Sıkça Sorulan Sorular

Kuantum fiziği ve klasik fiziğin temel farkları nelerdir?

kuantum fiziği ve Klasik Fizik Arasındaki Temel Farklar

ve klasik fizik, evrenin işleyişini anlama çabalarımızda karşımıza çıkan iki temel fizik dalıdır. Bu iki disiplin arasındaki temel farklar, öncelikle atom altı düzeyde çalışan parçacıkların farklı özellikleri ve bu parçacıkların izlediği kurallarla ilgilidir. Klasik fizik, özellikle makro düzeydeki olayları ve nesneleri açıklamaya yönelik çalışmalar yaparken, ise mikro düzeydeki parçacıkların hareketleriyle ve etkileşimleriyle ilgilenir.

Mikro ve Makro Düzeyde Farklılık

nin temelini oluşturan atom altı parçacıkların, klasik fizikteki nesnelerden farklı özellikleri bulunmaktadır. Bu parçacıklar, belirsizlik ilkesi gereği hem parçacık hem de dalga gibi davranabilirler. Buna karşılık, klasik fizikteki nesneler sadece katı, sıvı ya da gaz hallerinde bulunabilir ve belirli bir konum, hız ve hareket yörüngesi gösterirler.

Belirsizlik İlkesi ve Kuantum Süperpozisyon

nde belirsizlik ilkesi, bir parçacığın hem konumunu hem de momentumunu aynı anda kesin olarak ölçmenin imkansız olduğunu ifade eder. Bu durum, kuantum düzeyindeki parçacıkların belirsizlikleri ile karakterize edilmesine yol açar. Klasik fizikte ise nesnelerin konum ve hızları aynı anda kesin olarak ölçülebilir ve tahmin edilebilir. Kuantum süperpozisyon ise, parçacıkların birden fazla durumda aynı anda bulunabilme özelliğidir. Klasik fizikte böyle bir durum söz konusu değildir.

Dalga Fonksiyonları ve Kuantum Tünelleme

nde, parçacıkların hareketleri ve etkileşimleri dalga fonksiyonları ile ifade edilir ve bu fonksiyonlar, parçacıkların olasılık dağılımlarını gösterir. Kuantum düzeyindeki parçacıklar, kuantum tünelleme adı verilen süreçle enerji bariyerlerini aşarak sınırların dışına çıkabilirler. Klasik fizikte ise nesnelerin hareketleri ve etkileşimleri Newton'un hareket yasaları ile açıklanır ve enerji bariyerlerini aşma gibi bir süreç bulunmamaktadır.

Sonuç olarak, ve klasik fizik arasındaki temel farklar, çalışılan düzeyler, parçacıkların özellikleri, belirsizlik ilkesi, süperpozisyon, dalga fonksiyonları ve kuantum tünelleme gibi kavramlarla ilgilidir. Bu farklar, evrenin ve dünyamızı anlamlandırma noktasında farklı perspektifler sunarak bilimin önemli kolları olarak kabul edilmektedir.

Kuantum dünyasının incelenmesindeki temel zorluklar nelerdir?

Kuantum Dünyasının İncelenmesindeki Temel Zorluklar

Kuantum fiziği, atom ve atom altı parçacıkların davranışlarını inceleyen oldukça karmaşık bir bilim dalıdır. Kuantum dünyasının incelenmesindeki temel zorluklar arasında; ölçüm problemleri, belirsizlik ilkesi ve süperpozisyon gibi konular bulunmaktadır. Bu zorluklar, kuantum dünyasının anlaşılmasını ve bu alandaki deneylerin gerçekleştirilmesini güçleştirmektedir.

Ölçüm Problemleri

Kuantum düzeyinde yapılan ölçümler, atom altı parçacıkların hassasiyetini ve özelliklerini göz önünde bulundurarak gerçekleştirilmelidir. Bu nedenle, kuantum düzeyinde yapılan ölçümler, büyük zorluklara ve problemlere yol açmaktadır. Atom ve atom altı parçacıklarının ölçümü sırasında, bu parçacıkları etkilemeden ya da değiştirmeden ölçüm yapmak mümkün olmamaktadır; bu sebeple ölçüm problemleri yaşanmaktadır.

Belirsizlik İlkesi

Kuantum dünyasını incelemekte olan bilim insanları için önemli bir zorluk kaynağı da belirsizlik ilkesidir. Belirsizlik ilkesi, kuantum sistemlerinde iki değişkenin kesin ve eşzamanlı olarak ölçülemeyeceğini ifade etmektedir. Bu ilke, kuantum dünyasının ne kadar karmaşık ve anlaşılması güç olduğunu göstermektedir.

Süperpozisyon

Kuantum aygıtları ve parçacıklarının süperpozisyon olgusu da kuantum dünyasının incelenmesi açısından zorluklara yol açmaktadır. Süperpozisyon, bir kuantum sistemi içerisindeki parçacıklarının aynı anda birden fazla durumda bulunabilmesi özelliğini ifade etmektedir. Bu durum, kuantum dünyasının yapısının ve işleyişinin anlaşılması için önemli bir engel teşkil etmektedir.

Sonuç olarak, kuantum dünyasının incelenmesinde öne çıkan ölçüm problemleri, belirsizlik ilkesi ve süperpozisyon gibi temel zorluklar, bu alandaki bilimsel çalışmaları ve deneyleri oldukça karmaşık ve zorlayıcı hale getirmektedir. Bu zorlukların aşılması için daha fazla araştırma ve çalışma yapılması gerekmektedir.

Albert Einstein'ın kuantum fiziğine katkıları nelerdir?

Kuantum Fiziği ve einstein'ın Katkıları

Kuantum fiziği, atom altı parçacıkların öneminin ortaya çıktığı ve bilinen fizik kanunlarının tam olarak geçerli olmadığı bir alan olarak öne çıkar. Bu bağlamda, albert einstein'ın kuantum fiziğine katkıları büyük öneme sahiptir. Einstein, kuantum teorisinin temel prensiplerine büyük katkılarda bulunarak önemli başarılar elde etmiştir. Bunlar arasında, fotonlarla ilgili kavramlar, kuantum mekaniği üzerine düşünceler ve fotoelektrik olayını açıklayan çalışmaları sayılabilir.

Öncelikle, Einstein'ın 1905'te ortaya koyduğu fotoelektrik olayı açıklaması kuantum fiziği tarihinin önemli bir dönüm noktasıdır. Bu teori, madde üzerine düşen ışığın parçacıklar halinde enerji transfer ettiği ilkesine dayanmaktadır. Bu durumun klasik fizik kavramları ile açıklanamaması, kuantum fiziğinin ortaya çıkışına zemin hazırlayan önemli bir adım olarak kabul edilir.

Einstein, 1916'da yayınladığı 'Genel Görelilik Kuramı' eserinde ise, kuantum mekaniksel konular üzerine önemli değinmelerde bulundu. Bu çalışmasında Einstein, parçacıkların hareket ederken izlediği yörünge ve dalga paketlerinin durumlarını, görelilik prensibi çerçevesinde ele alarak kuantum dünyasına dair belirsizlik ve dallanma olasılıklarına dair düşünceler ortaya attı.

Son olarak, Einstein'ın düşünceleri ve çalışmaları sayesinde daha sonra geliştirilen 'Einstein-Podolsky-Rosen (EPR) paradoksu', kuantum mekaniği içerisinde entanglement (dolaşıklık) adını verdiğimiz fenomenin ortaya çıkmasına büyük katkı sağlamıştır. Bu kavram, birbirleriyle bağlantılı parçacıkların, uzak mesafelerde bile aynı anda nasıl aynı olaya tepki verebildikleri üzerine odaklanır ve kuantum mekaniğinin şaşırtıcı doğasını gözler önüne serer.

Kısacası, 'ın kuantum fiziğine katkıları, bu alanın ilerlemesine büyük ölçüde yardımcı olmuştur. Başta fotoelektrik olayı, genel görelilik ilkesi bağlamında kuantum mekaniksel değinmeler ve EPR paradoksu olmak üzere, Einstein'ın düşünceleri ve eserleri sayesinde kuantum dünyasını daha iyi anlama ve açıklama imkanı sunulmuştur. Bu nedenle, Einstein'ın kuantum fiziğine katkıları, bilim tarihi ve modern fizik alanları için büyük değer taşır.