Altı yüz yıllık süre içerisinde kullanılan Osmanlı Türkçesi gramer yapısı ve söz varlığı olarak farklı dönemlerden geçmiştir. Bu dönemleri incelediğimizde siyasî ve sosyal hayatın dil üzerindeki etkisi fark edilecek; sanatı, düşünceyi, ilmi, politikayı ve tarihi iyi anlayabilmek adına Osmanlı Türkçesinin önemi de ortaya çıkacaktır.
13. yüzyıldan 15. yüzyılın ortalarına kadar süren başlangıç döneminde dil oldukça sade kullanılmıştır. Anadolu Selçukluları, Beylikler Dönemi ve Osmanlı kuruluş devrine rastlayan bu dönem Eski Anadolu Türkçesi, Eski Oğuzca ve Eski Osmanlıca diye isimlendirilmiştir. Anadolu Selçukluları döneminde resmî dil olarak Arapça, edebî dil Farsça, günlük konuşma dilinde ise Türkçe tercih edilmiştir. Halka hitap eden ve öğreticilik vasfı taşıyan edebî eserlerde Türkçe kullanımına önem verilse de bu tarz eserlerin sayısı oldukça azdır. Beylikler Dönemi’ndeyse durum biraz daha farklıdır. Türk Beylerinin Arapça ve Farsça bilmemesi eserlerin Türkçe yazılmasını zorunlu kılmıştır.
Yine bu dönem eserlerin sade bir dille yazılması istenmiş, anlaşılır bulunmayan eserler yeniden tercüme ettirilmiştir. Osmanlı Devleti’nde ise sınırların genişlemesiyle birlikte 15.yüzyılın ortalarına doğru yazı dilinde birlik hakimiyeti oluşmuştur. Türkçe bilim dili, edebiyat dili ve devlet dili olarak kullanılır hale gelmiştir fakat Arapça ve Farsça diline olan önem azalmamış aksine ilmî bir eseri Arap veya Fars dilinde yazmak övünç kaynağı olmuştur. Bu sebeple yazılan edebî eserlerde Arapça ve Farsçanın sık kullanıma rastlanmıştır.
15. yüzyılın ortalarından 19.yüzyıla kadar süren dönemdir. Bu dönemde İstanbul bir kültür ve medeniyet merkezi haline gelmiştir. Yalnız İstanbul’da değil ülkenin pek çok yerlerinde önemli şairler, tarihçiler, mütercimler yetişmiş, Osmanlı Türkçesi Arapça ve Farsça ile rekabet edebilecek seviyeye yükselmiştir. Sanat amaçlı yazılan eserler dışında sade bir dil benimsenmiş sanat gayesi güden eserlerde ise Arapça Farsça kelime ve tamlamalara başvurulmuştur. İran edebiyatına duyulan hayranlığın gittikçe artmasıyla edebî faaliyetlerde Arapça ve Farsça kelimelerde artış olmuştur. Zamanla dildeki bu ağırlaşmaya tepki gösterenler de olmuş, Necati Bey gibi birkaç isim şiirlerinde halk atasözlerini ve Türkçe kelimeleri kullanarak Türkçenin şiir dili olarak da yeterli olduğunu göstermek istemişlerdir. 16.yüzyılda Türkî-i basit isimli bir akım da başlatılmış fakat yeteri kadar ilgi çekememiştir.
Tanzimat döneminden 20.yüzyılın başlarına kadar süren dönemdir. Osmanlı, Tanzimat’la birlikte Batı kültürünün etkisi altına girmeye başlamış, Batıdan alınan yeni fikirlerin halka kolay ulaşmasını ve halkın anlamasını sağlamak adına sade dille gazeteler basmıştır. Yazarların sade bir dil için çaba sarf ettiği Tanzimat döneminde, ilmî ve edebî eserlerde Osmanlı Türkçesinin sadeleşmesi hedeflenmiştir. 1895-1901 yılları arasında Servet-i Fünûn dergisi etrafında toplanan yazar ve şairler Tanzimat aydınlarının sadeleştirmeye çalıştığı eserleri yeniden -hatta daha ağır bir şekilde- Arapça ve Farsça kelimelerle doldurmuştur. Fransız edebiyatını örnek alan bu sanatçılar, orada karşılaştıkları kavramları Türkçe ile tam karşılayamadıklarını, bu kelimelerin derin manalarına ancak Arapça ve Farsça gibi zengin diller sayesinde ulaşacaklarını düşünmüş ve dili yeniden yabancı kelimelerin etkisi altına sokmuştur.
Tanzimat’la birlikte sosyal hayatta meydana gelen bütün değişiklikler dile de yansıdığından çok geçmeden dilde ıslahata gidilmesine karar verilmiştir. Osmanlı Türkçesinin karışık olduğu bu dönemde dilde çözüm yolları aranmış, 1911’de Selanik’te yazılan Yeni Lisan isimli makale dilde sadeleşmeye hız kazandırmıştır. Çok geçmeden sanatçıların da desteğiyle Klasik Osmanlı Türkçesi dediğimiz bu devir sona ermiş Modern Türkiye Türkçesi diye adlandırdığımız bugünkü döneme girilmiştir.