Uzaktan eğitim son yıllarda hayatımızın vazgeçilmez bir parçası haline geldi. Özellikle COVID-19 pandemisi sırasında eğitim faaliyetlerinin ev ortamına taşınmasıyla bu kavramı çok daha yakından deneyimledik . Okullar kapandığında milyonlarca öğrenci ve öğretmen, sınıfları sanal ortamlara taşıyarak öğrenme sürecini kesintiye uğratmamaya çalıştı. Bu dönüşüm eğitim sisteminde köklü değişimlere yol açarken toplumun her kesimini – öğrenciler, veliler, öğretmenler ve eğitim kurumları – derinden etkiledi. Peki, uzaktan eğitim nedir ve bu eğitim modeli hayatımızda ne gibi değişimler yarattı? Bu makalede uzaktan eğitimin tanımından tarihsel gelişimine, sağladığı faydalardan getirdiği zorluklara kadar birçok yönünü ele alacak; teknolojik dönüşümü, sosyal ve psikolojik etkileri, eğitimsel sonuçları ve geleceğe dair öngörüleri inceleyeceğiz.
Uzaktan Eğitim Nedir?
Uzaktan eğitim nedir? En basit tanımıyla, öğretmen ve öğrencinin aynı fiziksel mekânda bulunmadan, iletişim teknolojileri aracılığıyla etkileşime geçerek gerçekleştirdiği planlı eğitim modeline uzaktan eğitim denir . Yani coğrafi mesafeleri ortadan kaldıran bu modelde dersler internet, televizyon, video konferans gibi ortamlar üzerinden yürütülür. Kimi zaman çevrimiçi eğitim, online eğitim veya e-öğrenme olarak da anılan uzaktan eğitim, öğrenci ile eğitmenin farklı yerlerde olduğu ancak dijital platformlar sayesinde eş zamanlı (senkron) veya farklı zamanlarda (asenkron) etkileşim kurabildiği esnek bir öğrenme ortamıdır. Bu sayede ev, işyeri veya kütüphane gibi herhangi bir yer, sanal bir sınıfa dönüşebilir ve katılımcılar bulundukları yerden eğitim alabilirler.
Tarihsel Arka Plan: Uzaktan Eğitimin Gelişimi
Uzaktan eğitimin kökleri dünyada düşündüğümüzden çok daha eskiye dayanır. 18. yüzyılın ortalarında başlayan mektupla eğitim, uzaktan eğitimin ilk örneklerinden biri olarak kabul edilir . O dönemde eğitmenler ders notlarını mektuplarla öğrencilere iletir, öğrenciler de anlamadıkları konuları yine mektupla sorarlardı. 20. yüzyılın ilk çeyreğinde radyo, hemen ardından televizyonun yaygınlaşmasıyla birlikte uzaktan eğitim kitlesel boyuta ulaştı; tek merkezden yapılan radyo/TV yayınları aynı anda çok sayıda öğrenciye ulaşarak derslerin sınıf dışında takip edilmesini sağladı . Ancak etkileşim hala sınırlıydı ve öğrenciler sorularını posta yoluyla göndermeye devam ediyordu. 1960’larda bazı ülkelerde açık üniversitelerin kurulması, uzaktan eğitimin daha kurumsal ve akademik bir form kazanmasını sağladı. 1980’li yıllarda telekonferans teknolojilerinin ortaya çıkışıyla, uzaktan eğitimde ilk kez çift yönlü iletişim mümkün hale geldi . 1990’larda kişisel bilgisayarların, internetin ve e-posta hizmetlerinin yaygınlaşmasıyla uzaktan eğitim adeta evrim geçirerek çevrimiçi eğitim formuna dönüştü; eğitim materyalleri dijitalleşti ve etkileşim gerçek zamanlı olmasa da çevrimiçi platformlar üzerinden yürütülmeye başlandı . Kısacası, mektup ile başlayan uzaktan eğitim serüveni, teknolojiyle birlikte radyo, televizyon, video, bilgisayar derken günümüzde internet sayesinde olgunluk dönemine erişmiştir.
Dünyadaki gelişimine kıyasla Türkiye’de uzaktan eğitim uygulamalarının yaygınlaşması nispeten daha yeni gerçekleşmiştir . Uzaktan eğitim fikri ilk olarak 1927 yılında dönemin yetkililerince ele alınmışsa da uzun süre “öğretmensiz eğitim olamaz” düşüncesiyle somut adım atılmamıştır . Ülkemedeki ilk pratik uzaktan eğitim uygulaması 1956’da Ankara Üniversitesi’nde banka çalışanlarına yönelik mektupla eğitim programı olarak başlamıştır . Bunu takiben 1958’de Millî Eğitim Bakanlığı bünyesinde Mektupla Eğitim Merkezi kurulmuş ve dışarıdan eğitim tamamlama imkânı sunulmaya başlanmıştır . 1970’li yıllarda Yaygın Yükseköğretim Kurumu ve Deneme Yüksek Öğretmen Okulu uzaktan öğretim yöntemlerini deneyen kurumlar olmuştur. Asıl büyük atılım ise 1982 yılında Anadolu Üniversitesi’nin Açıköğretim Fakültesi’ni kurmasıyla gerçekleşmiştir; böylece üniversite düzeyinde kitlesel uzaktan öğretim modeli Türkiye’de uygulanmaya başlamıştır . 1990’larda Fırat Üniversitesi elektronik posta yoluyla dersler veren ilk üniversitelerden biri olmuş, 1995 yılında internet üzerinden uzaktan eğitim ile sertifika programları düzenlemiştir . 2000’li yıllarla birlikte pek çok üniversite ve eğitim kurumu, internet tabanlı uzaktan eğitim sistemlerini müfredatlarına dâhil etmiştir. Özellikle açıköğretim ve dijital platformlar aracılığıyla ön lisans, lisans ve lisansüstü programlar yaygınlaşmıştır. Son olarak, 23 Mart 2020 tarihi, Türkiye’de uzaktan eğitimin kitlesel ölçekte uygulandığı bir dönemin başlangıcıdır; COVID-19 salgını nedeniyle Millî Eğitim Bakanlığı tarafından aynı gün EBA (Eğitim Bilişim Ağı) adlı dijital eğitim platformu ile televizyon tabanlı ders yayınları eş zamanlı olarak hayata geçirilmiş ve günümüz uzaktan eğitim sistemimizin temel bileşenleri haline gelmiştir .
Dijital Çağda Teknolojik Dönüşüm
İçinde bulunduğumuz dijital çağ, uzaktan eğitimin uygulanma biçimini tamamen değiştirdi. Geniş bant internet altyapısı, bilgisayar ve akıllı telefon sahipliğinin artması ve çeşitli yazılım platformlarının gelişmesi, uzaktan eğitim deneyimini her zamankinden daha erişilebilir ve etkileşimli hale getirdi. Özellikle 2020 yılında patlak veren COVID-19 pandemisi, eğitimin dijital dönüşümünü zorunlu kılan bir katalizör oldu. Türkiye’de 16 Mart 2020’de tüm okullarda yüz yüze eğitime ara verilmesinin hemen ardından , sadece bir hafta içinde 23 Mart’ta ulusal ölçekte uzaktan eğitim süreci başlatıldı. Milyonlarca öğrenci, TRT EBA TV üzerinden açılan üç TV kanalı ve EBA çevrimiçi platformu aracılığıyla derslerini evden takip etmeye başladı. Kısa sürede EBA altyapısı 18 milyonun üzerindeki öğrenciye hizmet verebilecek kapasiteye ulaştırıldı . Yapılan istatistiklere göre EBA, pandemi döneminde 3,1 milyar kez tıklanarak Türkiye’de en çok ziyaret edilen 10. internet sitesi, dünyada ise en çok ziyaret edilen 3. eğitim sitesi oldu . Bu süreçte Türkiye, milyonlarca öğrenciye ulusal çapta uzaktan eğitim imkânı sunan ülkeler arasında Çin’den sonra ikinci sırada yer aldı .
Sayılarla Uzaktan Eğitim: 23 Mart – 19 Haziran 2020 döneminde Türkiye’nin uzaktan eğitim istatistiklerini gösteren bir infografik. Sol bölümde TRT EBA televizyon yayınlarının verileri (3 kanal, 2516 saat yayın, 674 öğretmen ile 93 branşta içerik, 10 stüdyoda toplam 2358 ders videosu vb.), orta bölümde EBA dijital platformunun 3,08 milyar tıklanma aldığı, Türkiye’de en çok ziyaret edilen 10. site ve dünyada 3. en çok ziyaret edilen eğitim sitesi olduğu ile EBA mobil uygulamalarının 16,7 milyon (Android) ve 1,8 milyon (iOS) indirilme sayısına ulaştığı belirtiliyor. Sağ bölümde ise EBA Akademik Destek modülünün 1.170.168 öğrenci ve 189.477 öğretmen tarafından aktif kullanıldığı, EBA üzerinden toplam 5.954.174 canlı ders yapıldığı ve aylık kullanıcı giriş sayılarının grafiği yer alıyor.*
Kısıtlı zamanda gerçekleşen bu dijital dönüşüm sayesinde eğitim kesintisiz devam ettirilebilmiş olsa da, altyapının hazırlanması büyük çaba gerektirdi. Ders anlatımları Zoom, Microsoft Teams, Google Classroom gibi video konferans uygulamaları üzerinden yapılmaya başlandı. Okullar, kısa süre içinde öğretmenleri ve öğrencileri bu platformları kullanmaya yönlendirdi. Birçok öğretmen ilk defa sanal sınıflarda ders verme deneyimi yaşadı; mikrofon, kamera, dijital tahta kullanımı gibi beceriler edinildi. Eğitim sürecine dijital içerikler entegre edildi: PDF ders notları, etkileşimli videolar, çevrimiçi ödev ve sınav sistemleri hızla yaygınlaştı. Yapılan araştırmalar, uzaktan eğitim sürecinde ders anlatımının yanı sıra dijital testler, video sunumları ve sohbet uygulamalarının da eğitim sürecinin bir parçası haline geldiğini göstermektedir . Hatta bazı okullar ve üniversiteler, kendi Learning Management System (LMS) platformlarını veya EBA benzeri portallerini oluşturarak ders materyallerini bu ortamlarda sunmaya başladı. Kısacası teknoloji, uzaktan eğitimin temel taşı haline gelerek öğrenme deneyiminin biçimini tanımladı.
Uzaktan Eğitimin Faydaları
Uzaktan eğitimin bu denli hızlı benimsenmesinin ardında, sağladığı önemli avantajlar bulunmaktadır. Her şeyden önce bu model, yer ve zaman esnekliği sunar; öğrenciler coğrafi konumlarından bağımsız şekilde eğitime erişebilir ve genellikle kendi belirledikleri zamanda derslerini takip edebilirler. Bu esneklik, özellikle çalışanlar, engelli bireyler veya farklı şehirde yaşayanlar için eğitimi erişilebilir kılar. Zaman ve mekân engelinin kalkması, ulaşım zorunluluğunu ortadan kaldırdığı için önemli bir zaman tasarrufu sağlar. Örneğin, büyük şehirlerde her gün okula veya kampüse gidip gelmek için harcanan süre uzaktan eğitim ile kazanılır; öğrenciler bu süreyi ders çalışmaya veya aileleriyle vakit geçirmeye ayırabilir . Aynı zamanda uzaktan eğitim, kaliteli eğitim içeriklerinin çok daha geniş kitlelere düşük maliyetle ulaştırılmasını mümkün kılar. Geleneksel sınıflarda fiziksel kapasite sınırlıyken, çevrimiçi platformlarda aynı anda yüzlerce öğrenci bir derse katılabilir ve bu sayede eğitimde kitleselleşme sağlanır . Coğrafi engeller ortadan kalktığı için Anadolu’nun bir köşesindeki bir öğrenci, İstanbul’daki bir eğitim programına çevrimiçi katılabilir; yurtdışındaki bir kursu odasından takip edebilir.
Buna ek olarak, dijital içerikler ve kayıt teknolojileri sayesinde öğrenciler dersleri kaydedip daha sonra tekrar izleyebilirler. Klasik sınıf ortamında kaçırılan bir dersi telafi etmek zorken, uzaktan eğitimde ders videoları genellikle erişime açık olduğu için öğrenciler anlamadıkları konuları yeniden gözden geçirme imkânına sahip olur. Bu da kendi hızında öğrenme olanağı sağlayarak öğrenme sürecini kişiselleştirir ve başarı oranlarını artırabilir. Özetle, uzaktan eğitimin faydaları arasında esneklik, erişilebilirlik, maliyet etkinliği ve teknolojik beceri kazandırması gibi noktalar sayılabilir. Nitekim uzaktan eğitimin dünya çapında giderek daha fazla kabul görmesinin ardında da yer ve zamandan bağımsız öğrenme imkânı sunması, hayat boyu öğrenmeyi teşvik etmesi ve geniş kitlelere eğitim fırsatı yaratması yatmaktadır .
Online Eğitim Avantajları
Uzaktan eğitimin avantajlarını kısaca özetlemek gerekirse, şunları vurgulayabiliriz:
Esnek Zaman ve Mekân: Online eğitimde öğrenciler istedikleri yerden derse katılabilir, zaman planlamalarını kendi programlarına göre yapabilirler. Böylece ne zamana ne de mekâna bağlı kalmadan öğrenim mümkündür.
Tekrar ve Kalıcı Materyal: Ders kayıtları ve dijital dokümanlar sayesinde öğrenciler anlamadıkları konuları tekrar izleyip pekiştirebilir, ihtiyaç duydukça materyallere geri dönebilirler. Bu, öğrenme derinliğini ve kalıcılığını artırır.
Geniş Katılımcı Kapasitesi: Fiziksel sınıf sınırı olmadığından aynı anda çok sayıda katılımcıya eğitim verilebilir; yüz yüze eğitimde bir sınıfa sığabilecek öğrenci sayısı sınırlıyken çevrimiçi bir derse aynı anda yüzlerce kişi katılabilir .
Maliyet Avantajı: Ulaşım, yeme-içme veya konaklama masrafları ortadan kalkar. Hem kurumlar hem de öğrenciler için zamandan ve bütçeden tasarruf sağlanır. Ayrıca dijital içerikler sayesinde basılı materyal masrafları azalır.
Kişiselleştirilmiş Öğrenme: Çevrimiçi platformlar, her bir öğrencinin öğrenme hızını ve düzeyini takip ederek onlara özel içerik ve alıştırma sunma imkânına sahiptir. Bu da bireysel farklılıklara uygun, kişiselleştirilmiş bir öğrenim deneyimi sağlar.
Sosyal ve Psikolojik Etkiler
Uzaktan eğitime geçiş, eğitimin sosyal boyutunda da belirgin değişimlere yol açtı. Öğrenciler, okul ortamında alıştıkları yüz yüze iletişimden mahrum kaldıkları için arkadaşlarından ve sosyal etkileşimden uzaklaştılar. Yapılan araştırmalar, Türkiye ve benzeri ülkelerde çocukların normal okulda olmayı çevrimiçi derslere tercih ettiğini, çevrimiçi eğitimde en çok arkadaşlarıyla oyun oynama ve teneffüste sohbet etme gibi aktiviteleri özlediklerini ortaya koymaktadır . Genç katılımcıların çoğunluğu uzaktan eğitimin en büyük dezavantajlarından biri olarak sosyal etkileşimden uzak kalmayı göstermiştir. Özellikle küçük yaş gruplarındaki öğrenciler için uzun süre ekran karşısında oturmak fiziksel ve zihinsel olarak zorlayıcı olmuş, pek çok çocuk derslere çevrimiçi konsantre olmanın güçlüğünden şikayet etmiştir . Sosyal izolasyon, öğrencilerde yalnızlık hissini ve okula karşı motivasyon kaybını tetikleyebilmektedir. Okulda sınıf arkadaşlarıyla yapılan grup çalışmaları, teneffüs muhabbetleri, kulüp faaliyetleri gibi etkileşimler uzaktan eğitim döneminde yapılamadığı için, öğrenciler eğitim sürecinin sosyal yönünden mahrum kaldılar.
Ev ortamında eğitimin sürdürülmesi aile hayatını da doğrudan etkiledi. Birçok ebeveyn, aynı anda hem evden kendi işlerini yürütmek hem de çocuklarının derslerini takip etmek durumunda kaldı. Küçük yaştaki öğrenciler, ders sırasında teknik bir sorun yaşadığında aile bireylerinin yardımı gerekebildi; nitekim veliler, çocukları ders yaparken sık sık müdahale etmek ve destek olmak zorunda kaldıklarını belirtmişlerdir . Bu durum özellikle birden fazla çocuğu olan ya da aynı anda uzaktan çalışan ebeveynler için ciddi stres kaynağı yarattı. Çocukların artan ekran süreleri de velilerde sağlık endişelerini beraberinde getirdi. Bir araştırmada ebeveynlerin çoğu, uzun süre bilgisayar ve tablet ekranına maruz kalmanın çocuklarının göz sağlığı üzerinde olumsuz etkileri olabileceğinden kaygı duyduklarını ifade etmiştir . Ayrıca evde çocukların ders takibini sağlarken kendi işlerini yapmaya çalışan pek çok yetişkin, bu ikisini bir arada yürütmenin oldukça güç olduğunun altını çizmiştir . Yani uzaktan eğitim sürecinde veli rolleri de değişmiş, ebeveynler adeta birer asistan öğretmen haline gelmiştir.
Psikolojik açıdan bakıldığında, pandemi koşullarında uygulanan uzaktan eğitim öğrenciler ve öğretmenler üzerinde farklı etkiler bıraktı. Sürecin belirsizliği, öğrencilerde kaygı ve stres düzeylerini artırabildi. Özellikle sınav senesinde olan lise öğrencileri, evde kapalı kalmanın getirdiği bunalmışlık hissi ve dikkat dağınıklığıyla baş etmek zorunda kaldılar. Sınav hazırlığının getirdiği stres ile pandemi kısıtlamalarının yarattığı endişe birleşince psikolojik baskı arttı . Üniversiteye yeni başlayan gençler ise kampüs yaşamını deneyimleyememenin üzüntüsünü yaşadı; üniversiteyi kazanmanın coşkusunu tam manasıyla hissedemediler. Kampüs ortamına adım atamadan, pek çoğu sınıf arkadaşlarını dahi yüz yüze tanıyamadan ilk yıllarını çevrimiçi platformlarda geçirmek zorunda kaldı . Üniversitelerin sunduğu kulüp faaliyetleri, sosyal etkinlikler askıya alındığı için genç yetişkinlerin sosyalleşme ve ağ kurma fırsatları kısıtlandı. Tüm bunlar, eğitim hayatının sadece akademik bilgi edinme değil, aynı zamanda önemli bir sosyal öğrenme alanı olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi.
Eğitimsel Sonuçlar ve Akademik Etki
Uzaktan eğitim deneyimi, akademik başarı ve öğrenme kalitesi üzerine kapsamlı tartışmaları da beraberinde getirdi. Olumlu tarafta, teknoloji sayesinde eğitim pandemi gibi büyük bir krizde bile tamamen durmadı ve öğrenciler müfredattan kopmadan öğrenmeye devam edebildiler. Bu, eğitimin sürdürülebilirliği açısından önemli bir kazanım olarak değerlendirilebilir. Ancak diğer taraftan, uzaktan eğitimde öğrenmenin etkinliği konusunda bazı soru işaretleri oluştu. Birçok öğretmen, çevrimiçi derslerde öğrencilerin konuları yüz yüze sınıftaki kadar iyi içselleştiremediğini ve etkileşimin yetersiz kaldığını gözlemledi. Kaspersky tarafından farklı ülkelerde yapılan bir araştırmada, öğretmenlerin çoğunluğunun çevrimiçi öğrenmenin geleneksel sınıf eğitimine kıyasla daha az etkili olduğunu düşündüğü rapor edilmiştir . Yine aynı çalışmada, yetişkin katılımcıların büyük bir kısmı uzaktan eğitimle verilen derslerin kalitesinin düşük olduğunu belirtmiştir; ayrıca evde çocukların öğrenimiyle kendi işlerini bir arada yürütmek zorunda kalan ebeveynler, bu durumun verimi düşürdüğünü ifade etmişlerdir . Kısacası, pek çok aile ve eğitimciye göre çevrimiçi eğitim, ideal koşullarda mecburi olarak devamlılığı sağlasa da, yüz yüze eğitimin sunduğu verimi ve kaliteyi tam olarak yakalamakta zorlanmıştır.
Uzaktan eğitimde öğrencilerin özdisiplin ve motivasyon eksikliği yaşaması, öğrenme çıktıları üzerinde olumsuz etkiler bırakabilmektedir. Dikkat dağıtıcı unsurların ev ortamında çok daha fazla olması, öğrencilerin derse odaklanmasını güçleştiren bir faktör oldu . Nitekim uzaktan eğitim modelinde başarılı olabilmek için öğrencilerin geleneksel sınıf ortamına göre daha fazla özdenetim sahibi olması, kendi öğrenme sorumluluğunu üstlenmesi beklenir; öğretmenlerin de öğrencilere bağımsız çalışma alışkanlığı kazandıracak şekilde rehberlik etmesi önemlidir . Her öğrenci bu becerilere aynı düzeyde sahip olmadığından, uzaktan eğitim sürecinde bazı öğrenciler akademik olarak geri kalma riskiyle karşılaştı. Ayrıca öğrenciler, özellikle sayısal derslerde ve yabancı dil gibi pratik yapmayı gerektiren alanlarda zorlandılar. Yapılan gözlemlere göre matematik, fizik, kimya gibi disiplinlerin ve bazı durumlarda dil öğreniminin çevrimiçi materyaller aracılığıyla anlaşılması öğrencilerce daha güç bulunmuştur . Bu durum, belirli konuların öğreniminde yüz yüze etkileşimin ve anında geribildirim alabilmenin ne kadar önemli olduğunu ortaya koymaktadır.
Öğretmenler cephesinde de bu süreç ciddi bir dönüşümü beraberinde getirdi. Uzaktan eğitim ortamında etkili olabilmek için öğretmenlerin sadece alan bilgisi yeterli olmadı; aynı zamanda teknolojik araçları ustalıkla kullanmaları ve yeni öğretim stratejileri geliştirmeleri gerekti. Dijital pedagojiyi özümseyerek ders tasarımlarını buna göre uyarlayan öğretmenler, öğrencilerin dikkatini ekran başında da canlı tutmayı büyük ölçüde başardılar. Ancak bazı eğitmenler ise başlangıçta geleneksel sınıf yöntemlerini birebir çevrimiçi ortama aktarma yoluna gitti. Bu durumda etkileşim ve çeşitlilik kısıtlı kaldığı için öğrenme ortamı monotonlaştı ve verim düştü . Dolayısıyla başarılı bir uzaktan eğitim deneyimi için öğretmenlerin de öğrenmeye devam eden birer öğrenci gibi yeni teknolojilere ve dijital eğitim yaklaşımlarına uyum sağlaması kritik hale geldi. Ölçme ve değerlendirme, uzaktan eğitimde belki de en tartışmalı konulardan biri oldu; çevrimiçi sınavlarda güvenlik ve gözetim eksikliği, kopya çekme ihtimalini artırdı ve notların adilliği konusunda soru işaretleri doğurdu. Eğitimciler bu sorunu aşmak için açık kitap sınavlar, proje ödevleri, sözlü değerlendirmeler gibi alternatif yöntemler denediler ancak bu alanda halen standardizasyon sağlanması gerekmektedir.
Tüm zorluklara karşın, uzaktan eğitim süreci öğrenciler ve öğretmenler açısından bazı yeni becerilerin kazanılmasını da sağladı. Öğrenciler, kendi kendine öğrenme, zaman yönetimi, dijital araçları kullanma gibi konularda önceki yıllara göre daha fazla deneyim kazandılar. Online ortamda ders takibi yapmak, teknik sorunları çözmek, dijital iletişim kurallarına uymak gibi kazanımlar elde ettiler. Öğretmenler ise farklı çevrimiçi platformları kullanarak ders materyali hazırlama, sanal sınıf yönetimi, uzaktan öğrencileri motive etme gibi konularda yeni yöntemler öğrendiler. Bir bakıma, eğitim camiasının dijital yeterlilik düzeyi bu süreçte hızla yükseldi. Bu beceriler ve deneyimler, yüz yüze eğitime dönülen dönemlerde de eğitim kalitesini artırmaya katkı sağlayabilecek önemli kazanımlar olarak görülebilir.
Uzaktan Eğitimde Karşılaşılan Sorunlar
Uzaktan eğitim pek çok kolaylık sunsa da, uygulama sürecinde ciddi zorluklar ve sorunlar da ortaya çıktı. Bunların başında teknik altyapı eksiklikleri gelmektedir. Her öğrencinin veya öğretmenin evinde yüksek hızlı bir internet bağlantısı ya da yeterli donanım (bilgisayar, tablet vb.) mevcut değildi. Türkiye özelinde dezavantajlı sosyo-ekonomik kesimlere odaklanan bir araştırmada, uzaktan eğitim sırasında öğrencilerin %50’sinin derslere bilgisayar üzerinden, %59’unun cep telefonu üzerinden katıldığı; ancak %4 gibi bir kesimin hiçbir cihaz erişimine sahip olmadığı belirlenmiştir . Yani imkânları kısıtlı ailelerin çocukları sadece televizyon yayınlarıyla yetinmek zorunda kalmış veya hiç erişim sağlayamamıştır. Özellikle kardeş sayısı fazla olan evlerde her çocuk için ayrı cihaz bulunmaması eğitimde aksamaya yol açtı; birçok aile, çocuklar arasında tablet/bilgisayar dönüşümü yaparak durumu idare etmeye çalıştı. İnternet altyapısındaki bölgesel eşitsizlikler de dijital uçurumu derinleştirdi – kırsal bölgelerde veya düşük gelirli mahallelerde yaşayan öğrenciler sık sık bağlantı kopmaları ve internet yavaşlığı ile mücadele etti. Tüm bunlar, uzaktan eğitimin kapsayıcılığı önünde büyük bir engel olarak karşımıza çıktı.
Bunun yanında etkileşim ve motivasyon eksikliği uzaktan eğitimde sık karşılaşılan bir sorun oldu. Sınıf ortamında öğretmen ile göz teması kurarak, arkadaşlarıyla birlikte öğrenen öğrenciler; ev ortamında tek başına ekrana bakarken aynı düzeyde motivasyon bulmakta zorlandılar. Dikkat süreleri azaldı, derse aktif katılım düştü. Özellikle ilkokul ve ortaokul çağındaki öğrencilerin uzun süre ekran başında dikkatini toplaması kolay olmadı; çevrim içi dersler sırasında cep telefonunda oyun oynamak, arkada açık kalan televizyondan etkilenmek gibi dikkat dağıtıcı unsurlar öğrenmeyi sekteye uğrattı . Öğretmenler de sınıf yönetimi ve disiplin sağlama konusunda yeni yöntemler geliştirmek zorunda kaldılar. Ancak her eğitimci dijital pedagojiyi uygulamakta aynı derecede başarılı olamadı; bu da öğretmenlerin hizmet içi eğitimlerle desteklenmesi gerektiğini gösterdi. Birçok uzman, uzaktan eğitim sürecinin başarıya ulaşması için öğretmenlere teknoloji kullanımı ve çevrimiçi eğitim metodolojileri konularında kapsamlı eğitim verilmesinin şart olduğunu vurguluyor.
Uzaktan eğitim döneminde bir diğer önemli sorun, öğrencilerin sosyo-duygusal gelişimlerinin sekteye uğramasıydı. Okul sadece bir öğrenim ortamı değil, aynı zamanda çocukların ve gençlerin sosyalleşme alanıdır. Aylarca evden çıkmadan ders işleyen öğrenciler, akranlarıyla iletişim kurma, takım çalışması yapma, okul etkinliklerine katılma gibi gelişimleri açısından kritik deneyimleri yaşayamadılar. Bu durum, özellikle gelişim çağındaki çocuklarda izolasyona bağlı bazı psikolojik sorunları tetikleyebildi. Okullar her ne kadar rehberlik birimleri aracılığıyla çevrimiçi ortamda destek sağlamaya çalışsa da, ekran üzerinden sağlanan danışmanlığın yüz yüze temasın yerini tutması zordu. Benzer şekilde öğretmenler de meslektaşlarından ve okul ikliminden uzak kaldıkları için tükenmişlik hissi yaşayabildiler.
Son olarak, ölçme ve değerlendirme süreçleri uzaktan eğitimde tam anlamıyla çözülemeyen konular arasında yer aldı. Çevrimiçi sınavların güvenilirliği sık sık tartışma konusu oldu; kamera gözetimi altında yapılan ev sınavlarında dahi öğrencilerin dış yardım almasını engellemek zorlaştı. Bu da notların ve başarı ölçümünün adilliği konusunda soru işaretleri yarattı. Bir kısım eğitim kurumları proje ödevi, çevrimiçi sözlü sınav gibi alternatif yöntemlere yönelse de, bu yöntemlerin standart hale gelmesi zaman alacaktır.
Tüm bu zorluklar, uzaktan eğitimin sihirli bir değnek olmayıp başarılı olabilmesi için ciddi bir planlama ve altyapı gerektiğini göstermiştir. Uzmanlar, uzaktan eğitimin giderek eğitimde daha büyük bir yer edineceğini ancak bunun için gereken altyapının titizlikle oluşturulması gerektiğini belirtmektedir . İnternet erişiminin yaygınlaştırılması, her öğrenciye uygun cihaz temini, içeriklerin pedagojik olarak uzaktan eğitime uyarlanması, öğretmen-öğrenci iletişiminin güçlendirilmesi ve ölçme-değerlendirme sistemlerinin geliştirilmesi; kalıcı bir uzaktan eğitim modeli için olmazsa olmaz alanlardır. Kısacası, uzaktan eğitimden maksimum verimi almak ve sorunları en aza indirmek için kapsamlı ve kapsayıcı bir strateji şarttır.
Gelecek Öngörüleri
Pandemi deneyimi, uzaktan eğitimin gelecekte eğitim sisteminin ayrılmaz bir parçası haline gelebileceğini tüm dünyaya göstermiş oldu. Birçok uzman, uzaktan eğitimin gelip geçici bir kriz yöntemi olmadığını; aksine eğitimde kalıcı bir seçenek olarak yerini sağlamlaştıracağını düşünüyor . Elbette geleneksel yüz yüze eğitim tamamen ortadan kalkmayacak, ancak önümüzdeki yıllarda hibrit eğitim modellerinin (yüz yüze ve çevrimiçi eğitimin harmanlandığı) yaygınlaşacağı öngörülüyor. Nitekim yapılan anketler, pandemi sona erdikten sonra bile öğrencilerin ve velilerin bir kısmının tamamen okula dönmek yerine eğitimin bir bölümünün online devam etmesini tercih ettiğini ortaya koymaktadır; hibrit modeli destekleyenlerin oranı kayda değerdir . Bu hibrit yaklaşım, yüz yüze eğitimin sağladığı sosyal etkileşimi ve uygulama imkânlarını, uzaktan eğitimin sunduğu esneklik ve teknolojik zenginlikle bir araya getirebilir. Böylece öğrenciler bazı günler okulda, bazı günler evde eğitim alarak her iki dünyanın en iyi yanlarından faydalanabilirler.
Önümüzdeki dönemde eğitim teknolojilerinin gelişimi de uzaktan eğitimin seyrini belirleyecektir. Sanal gerçeklik (VR) ve artırılmış gerçeklik (AR) uygulamaları, coğrafi olarak uzakta bulunan öğrencilere dahi sanki sınıfın içindeymiş gibi deneyimler sunabilir. Örneğin bir VR gözlüğü aracılığıyla laboratuvar deneyi yapmak veya sanal bir tarih müzesini gezmek mümkün hale gelebilir. Yapay zekâ destekli öğrenme sistemleri ise her öğrencinin bireysel öğrenme hızına ve eksiklerine uyum sağlayarak akıllı rehberlik sunabilir; öğrencilerin zorlandığı konuları tespit edip ek materyaller önerebilir. Bu tür kişiselleştirilmiş öğrenme deneyimleri sayesinde uzaktan eğitimde verimin artırılması hedeflenmektedir.
Türkiye özelinde, Millî Eğitim Bakanlığı uzaktan eğitim altyapısını kalıcı olarak güçlendirme yönünde adımlar atmaya devam ediyor. EBA gibi platformların, okullar tamamen açıldıktan sonra da destekleyici eğitim aracı olarak kullanılmaya devam etmesi planlanıyor . Gerçekten de 2020 yazından itibaren MEB, TRT EBA kanallarını ve EBA içeriklerini yüz yüze eğitimle entegre biçimde yürütme kararı almıştır. Üniversiteler de dijital kampüs yatırımlarını artırmaktalar; pek çok üniversite, pandemi sonrası dönemde de çevrimiçi ders ve sertifika programlarını sürdürme kararı aldı. Hatta bazı üniversiteler “fijital” (fiziksel ve dijitalin sentezi) üniversite modelleriyle hem kampüs içi hem çevrimiçi eğitimi en etkili şekilde harmanlamaya yönelik manifestolar yayımlamıştır. Gelecekte eğitim ortamımız muhtemelen teknoloji ile zenginleşmiş, daha esnek ve öğrenci odaklı bir yapıya kavuşacak. Uzaktan eğitim, bu yapının önemli bir ayağını oluşturmaya devam edecek.
Uzaktan eğitim, son birkaç yıl içinde eğitim dünyasında köklü bir değişim yarattı ve hepimize eğitimde esnekliğin ve uyum sağlama becerisinin önemini öğretti. Pandemi koşullarında zorunluluktan hayatımıza giren bu model, pek çok eksiği ve zorluğu olsa da, uygun planlama ve destekle güçlü bir eğitim alternatifi olabileceğini kanıtladı. Öğrenciler, veliler, öğretmenler ve kurumlar bu süreçten değerli deneyimler edindi. Gelecekte muhtemelen eğitim sistemimiz hem yüz yüze hem uzaktan yöntemlerin dengeli bir biçimde kullanıldığı hibrit yapılar üzerine kurulacak. Burada önemli olan, uzaktan eğitimin faydalarını maksimize edip dezavantajlarını en aza indirecek adımları atmaktır. Dijital altyapıyı iyileştirmek, eğitim içeriklerini yeni düzene göre güncellemek, öğretmenleri teknolojik ve pedagojik açıdan desteklemek ve tüm öğrenciler için fırsat eşitliğini sağlamak bu adımların başında geliyor. Sonuç olarak uzaktan eğitim, hayatımızda yarattığı değişimle birlikte bizlere eğitimde yeni bir bakış açısı kazandırmıştır. Bu değişimi doğru yöneterek, geleceğin eğitimine uyum sağlayabilir ve öğrenmenin mekân tanımadan her koşulda devam edebileceği bir dünya yaratabiliriz.